Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     ŞU Eurovision Şarkı Yarışması'na Türkiye yıllar boyunca, değerinden çok daha fazla önem verdi. Türk basını, Avrupa gazetelerinin ancak iç sayfalarında veya sanat, müzik sütunlarında kısaca yer verdiği yarışma haberlerini, birinci sayfalarına taşıdı. Köşe yazarları, çoğu kez olaya siyasal bir anlam da atfetti. Bu yazılarda ve de manşetlerde, Türkiye'ye haksızlık edildiği, zaten Avrupa'nın Türkiye'yi sevmediği gibi iddialar öne sürüldü...
Bu yılki Eurovision yarışmasında nihayet bu izlenimi - ve doğrusu bu kompleksi - sona erdirecek bir sonuç alındı. Sertab Erener'in sunduğu şarkının birinci ilan edilmesi ulus çapında büyük coşku yarattı, medya bu kez zaferi baş haber olarak duyurdu, yorumcular Sertab'ı ve Demir Demirkan'ı hararetle kutladı, halk da onları İstanbul'a dönüşlerinde kahramanlar gibi karşıladı...
***
TÜRKİYE'nin Eurovision yarışmasına katıldığı günden beri - yani 28 yıl boyunca - ilk kez birinciliği kazanmasına böyle bir tepki göstermesi, toplumun uluslararası başarıya susamış olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Tıpkı, sporda, sinemada, edebiyatta, sanayide ve hatta güzellik yarışmasında olduğu gibi...
Gerçekten Türkiye son zamanlarda yaratıcılığını ve dinamizmini yeni bir yaklaşım ile sınırlarının dışına taşıyor, çeşitli alanlarda uluslararası başarılar (hatta birincilikler veya şampiyonluklar) kazanabiliyor.
Bu gelişme, aynı zamanda Türkiye'nin dışa açılmasının, uluslararası standartlara uyma ve ileri sayılan ülkeler ile rekabet etme kararlılığı ve çabasının da bir sonucudur.
***
EUROVISION yarışmasındaki başarı - diğer alanlardaki başarılar gibi - şu gerçekleri ortaya koydu:
•  Uluslararası yarışmalarda veya topluluklarda iyi sonuç alabilmenin yolu, geçerli olan normlara uyarak, iyi bir ürün veya eser sunmaktır. Bu, sanattan edebiyata, teknolojiden sinemaya kadar, bütün alanlar için söz konusudur.
Müzik kritikleri, Sertab'ın Riga'daki başarısını güfte ve müziğin (eserin) kalitesine, kendi yeteneklerine (ses, sahnedeki performansı) ve ona eşlik edenlerin de şovuna (koreografi) bağlıyorlar.
•  "Peki kazanmak için ille kendimizi Avrupa'ya sevdirmemiz mi gerekir?" diye bir soru akla gelebilir. Bu, bir kavram ve zihniyet meselesidir. Eğer Avrupa dahil, uluslararası platformlarda başarılı olmak istiyorsak, "oyunu kurallara göre oynamak" zorundayız. Kaldı ki, "yabancı" yani evrensel normlara uyarken, kendi ulusal özelliklerimizi de katmamız pekala mümkün.
•  Geçmişte, Eurovision'da "politikanın rol oynadığı", bu nedenle de Türkiye'nin pas geçildiği söylenmiş ve yazılmıştır. Bunda elbet gerçek payı var. Bunu katılımcıların hepsi yapıyor. Türkiye de yapıyor. Bu kez Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye'ye yüksek puan vermesinde elbet politikanın etkisi olmuştur. Bundan da dış politika açısından gerekli sonucu çıkarmak (yani dostça yaklaşımın iyi sonuç verdiğini kabul etmek) gerekir...
***
NİHAYET şu olay, uluslararası platformlarda kızmadan, küsmeden, yılmadan, kararlılık ve sabırla sürdürülen çabaların eninde sonunda başarı ile sonuçlanabileceğini gösteriyor.
Bu gerçek, AB serüveni için de geçerlidir...