Bu bakımdan Wolfowitz'in CNN - Türk'e demecinde kullandığı üslup sert ve sarsıcı da olsa, vermeye çalıştığı mesajları soğukkanlılıkla dikkate almakta yarar var.Kaldı ki, Grossman'ın da CNN - Türk'e söyledikleri, üslup olarak daha "diplomatik" olmakla beraber, benzer mesajlar içeriyor.Diğer bir deyişle, Wolfowitz'in sözleri, "kişisel duyguları"ndan çok, Bush yönetiminin Türkiye'ye karşı takındığı yeni tavrı net biçimde yansıtıyor. Dile getirdiği düş kırıklığı, eleştiriler, uyarılar ve istekler konusunda, Pentagon'dan Dışişleri Bakanlığı'na, Kongre'den düşünce kuruluşlarına ve medyaya kadar Amerikan kamuoyunun önemli bir kesiminde görüş birliği var. Hoşa gitmese de, bu bir gerçek. Dolayısı ile, değerlendirmelerin de bunun bilinci içinde yapılması gerekir...* * *WOLFOWITZ'in demecinde Türk - ABD ilişkilerinde şimdiye kadar alışmadığımız cinsten eleştiriler ve uyarılar duyduk.Yönetimin askeri kanadının 2 numaralı yetkilisi, ilk kez TSK'yi, Irak savaşında malum tezkerenin lehinde ağırlığını koymamasından ötürü eletirdi... Gene ilk kez Washington'un Irak'ta görevlendirilecek çokuluslu güçte en azından şimdilik Türk askerinin yer alamayacağını açıkladı... Aynı şekilde ilk kez, Kuzey
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> AMERİKAN liderlerinden genelde bol bol övgü duymaya alışık olan Türk kamuoyu, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in zehir zemberek sözlerine fena halde bozulmuş olabilir. Ancak "şahin" olarak görülse de, Wolfowitz'in bir "Türk düşmanı" olmadığı açık. Aksine, kendisi - aynen Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Marc Grossman gibi - yıllardan beri Türkiye'nin en yakın dostu ve savunucusu olarak bilinir.
Bu bakımdan Wolfowitz'in CNN - Türk'e demecinde kullandığı üslup sert ve sarsıcı da olsa, vermeye çalıştığı mesajları soğukkanlılıkla dikkate almakta yarar var.
Kaldı ki, Grossman'ın da CNN - Türk'e söyledikleri, üslup olarak daha "diplomatik" olmakla beraber, benzer mesajlar içeriyor.
Diğer bir deyişle, Wolfowitz'in sözleri, "kişisel duyguları"ndan çok, Bush yönetiminin Türkiye'ye karşı takındığı yeni tavrı net biçimde yansıtıyor. Dile getirdiği düş kırıklığı, eleştiriler, uyarılar ve istekler konusunda, Pentagon'dan Dışişleri Bakanlığı'na, Kongre'den düşünce kuruluşlarına ve medyaya kadar Amerikan kamuoyunun önemli bir kesiminde görüş birliği var. Hoşa
Bu sorunun yanıtını hemen üç noktada özetleyerek verelim:1) Washington'un yeni stratejisinde Türkiye bu aşamada ön safta yer almıyor.2) Kuzey Irak sorunu, önümüzdeki dönemde Türk - ABD ilişkileri üzerinde belirleyici bir etken olacak.3) Halihazırdaki bazı görüş ayrılıklarına ve sıkıntılara rağmen, ortak çıkarlar orta ve uzun vadede iki ülkeyi yeniden işbirliği içinde olmaya itecek...***ŞİMDİ bu üç faktörün ayrıntısına girelim:Türkiye'nin Irak savaşında ABD'ye beklediği tam desteği vermemiş olması, Washington'da çoğu çevrede düş kırıklığı, kimi çevrede de öfke yarattı. ABD yönetimi henüz bu duyguları üzerinden atmış değil. Dolayısı ile, Türkiye'ye artık "stratejik ortak" muamelesi yapmıyor.Uluslararası İstikrar Gücü için Londra'da yapılan konferansa Türkiye'nin davet edilmemesi, Irak'ın ekonomik yapılanması ile ilgili projelere birinci derecede taşeron olarak dahil edilmemesi, bunun somut örnekleri.Belirtiler açıkça, ABD'nin en azından bu aşamada, Türkiye'ye karşı "mesafeli" (soğuk dememek için) davrandığını gösteriyor.***WASHINGTON'da Türkiye'nin Kuzey Irak'ta tam olarak neyi amaçladığı sorusu soruluyor. Tıpkı Ankara'da ABD'nin bu konudaki esas niyetlerinin ne olduğu sorulduğu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> ABD'nin Irak savaşı sonrasında, dün sözünü ettiğimiz Ortadoğu'daki "Pax Americana" stratejisinde Türkiye'nin yeri nedir? Bush yönetiminin yeni politikası, Türk - ABD ilişkilerini bundan sonra nasıl etkileyecek?
Bu sorunun yanıtını hemen üç noktada özetleyerek verelim:
1) Washington'un yeni stratejisinde Türkiye bu aşamada ön safta yer almıyor.
2) Kuzey Irak sorunu, önümüzdeki dönemde Türk - ABD ilişkileri üzerinde belirleyici bir etken olacak.
3) Halihazırdaki bazı görüş ayrılıklarına ve sıkıntılara rağmen, ortak çıkarlar orta ve uzun vadede iki ülkeyi yeniden işbirliği içinde olmaya itecek...
***
Aslında Bush yönetiminin Irak'tan Afganistan'a, Filistin'den Arap Emirlikleri'ne kadar, geniş bir bölgeyi, kendi çıkarları doğrultusunda tamamen etkinliği - veya yer yer egemenliği - altına almayı hedeflediği apaçık.Son gelişmelerin ışığında, Washington'un Ortadoğu'da - ve de ötesinde - bir "Pax Americana" - veya daha açık bir deyişle bir "Amerikan düzeni" - kurmaya başladığını rahatça söyleyebiliriz...***BU yeni dönemde ABD'nin bölgede yaşama geçirdiği strateji ile ilgili son gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz: Bush yönetimi Irak ile ilgili planlarını adım adım uyguluyor: Önce baskı ve tehditler, sonra savaş; tahmin edildiğinden de kısa süren savaştan sonra şimdi yeniden yapılanma ve ABD'nin arzuladığı biçimde yeni bir rejimin kurulması faslı... Irak'ın fiili yeni patronu Jay Gardner'ın açıklamasına göre, Bağdat'ta bu ayın ortasında geçici hükümet göreve başlayacak. Musul'da dün ilk kez bunun yerel provası sayılan bir yönetim seçildi. ABD, ekonomik yapılanmanın da patronluğunu üstlenmiş, 5 - 6 dev Amerikan şirketini şimdiden devreye sokmuş durumda... ABD bölgede yeni stratejik hedeflerine uygun biçimde eski dostluk veya ittifakları yeniden gözden geçirirken, yenilerinin
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> IRAK savaşının ardından ABD'nin Ortadoğu'da uygulamaya koyduğu yeni stratejinin unsurları teker teker ortaya çıkıyor.
Aslında Bush yönetiminin Irak'tan Afganistan'a, Filistin'den Arap Emirlikleri'ne kadar, geniş bir bölgeyi, kendi çıkarları doğrultusunda tamamen etkinliği - veya yer yer egemenliği - altına almayı hedeflediği apaçık.
Son gelişmelerin ışığında, Washington'un Ortadoğu'da - ve de ötesinde - bir "Pax Americana" - veya daha açık bir deyişle bir "Amerikan düzeni" - kurmaya başladığını rahatça söyleyebiliriz...
***
BU yeni dönemde ABD'nin bölgede yaşama geçirdiği strateji ile ilgili son gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:
Bush yönetimi Irak ile ilgili planlarını adım adım uyguluyor: Önce baskı ve tehditler, sonra savaş; tahmin edildiğinden de kısa süren savaştan sonra şimdi yeniden yapılanma ve ABD'nin arzuladığı biçimde yeni bir rejimin kurulması faslı... Irak'ın fiili yeni patronu Jay Gardner'ın açıklamasına göre, Bağdat'ta bu ayın ortasında geçici hükümet göreve başlayacak. Musul'da dün ilk kez
Özellikle yüzlerce çocuğun enkaz altında kalışını dramatik yönü ile yansıtan yabancı medya da, ülke yöneticilerinin büyük insanca kayıp ve maddi hasarı önleyecek tedbirleri neden zamanında almadığını soruyor. Açıkçası, dış basındaki son deprem haberleri ve resimleri, Türkiye'yi bu konuda beceriksiz, geri kalmış bir ülke olarak yansıtıyor...Dünkü "Guardian" gazetesinde Bilim Editörü Tim Radford, Türkiye'de son 17 yüzyılda 13 büyük depremin meydana geldiğini, her birinin ortalama 10 bin kişinin hayatına mal olduğunu ve Bingöl'de yıkılan devlet okulunda pek çok çocuğun ölmesinin de, adeta yaşamın bir parçası olarak kabul edildiğini belirtiyor. Yazar, Northumbria Üniversitesi'nden Maureen Fordham'ın şu sözlerini aktarıyor: "Allah'tan bu İstanbul'da olmadı... Bu olaylardan ne zaman ders alınacak ve daha da önemlisi ne zaman harekete geçilecek?""Times" gazetesi de Bingöl faciası ile ilgili haberin yanında, California çıkışlı bir "müjde" veriyor: Bir Amerikalı profesör, depremi önceden (40 saniye önce) haber verecek bir "sismik uyarı sistemi" bulmuş. Deprem bölgesi sayılan California'da bu sistemi uygulayacak olan 155 sismik istasyon sayesinde, binlerce insanın hayatı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> DEPREM başta olmak üzere, doğal afetler - nerede meydana gelirlerse gelsinler - dünyanın yakın ilgisini çeker. Maalesef bu tür olaylara sıkça sahne olan ülkemiz, son Bingöl felaketi ile bir kez daha dış basında baş haberler arasında yer aldı.
Özellikle yüzlerce çocuğun enkaz altında kalışını dramatik yönü ile yansıtan yabancı medya da, ülke yöneticilerinin büyük insanca kayıp ve maddi hasarı önleyecek tedbirleri neden zamanında almadığını soruyor. Açıkçası, dış basındaki son deprem haberleri ve resimleri, Türkiye'yi bu konuda beceriksiz, geri kalmış bir ülke olarak yansıtıyor...
Dünkü "Guardian" gazetesinde Bilim Editörü Tim Radford, Türkiye'de son 17 yüzyılda 13 büyük depremin meydana geldiğini, her birinin ortalama 10 bin kişinin hayatına mal olduğunu ve Bingöl'de yıkılan devlet okulunda pek çok çocuğun ölmesinin de, adeta yaşamın bir parçası olarak kabul edildiğini belirtiyor. Yazar, Northumbria Üniversitesi'nden Maureen Fordham'ın şu sözlerini aktarıyor: "Allah'tan bu İstanbul'da olmadı... Bu olaylardan ne zaman ders alınacak ve daha da önemlisi ne zaman harekete geçilecek?"
&