Sami KOHEN
ABD bu saatten sonra Irak konusunda yapılacak diplomatik girişimlerin yararına artık inanmıyor. Bu tür çabaların, sadece Saddam Hüseyin'e oyalama taktiklerini sürdürmek ve ABD'nin askeri müdahalesini geciktirmek fırsatını verdiğini düşünüyor.
Washington'un Türkiye'nin "uzlaştırıcı girişim"i karşısındaki tutumunu, bu çerçeve içinde değerlendirmek lazım.
Saddam'ın BM kararlarını uygulamak (ve bu arada silah deneticilerinin işini kolaylaştırmak) niyetinde olmadığı kanısını taşıyan
ABD Yönetimi, açıkçası Ankara'nın yeni bir diplomatik inisiyatif başlatmasına sıcak bakmıyor.
ABD, Türk hükümetinin böyle bir misyonu üstlendiğini ilan etmesinden ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Bağdat'a gideceğini açıklamasından sonra, buna nazik ve ölçülü bir tepki göstermek zorunda kaldı. Washington'un Ankara'ya verdiği mesaj şu oldu:
"Madem böyle bir girişimde bulunmaya karar verdiniz, buyurun yapın. Sonuç alırsanız, biz alkışlarız. Ancak biz artık bu yoldan sonuç alınacağını hiç sanmıyoruz. Misyonunuz, Saddam'a BM kararlarına ve denetçilerle ilgili şartlara uymasını sağlamak olmalı. Sakın onun sizi oyalamasına ve görüşmeleri başka tarafa yönlendirmesine izin vermeyin"...
* * *
TÜRK hükümetinin "uzlaştırıcı girişim"ini ilan etmesinden sonra, Amerikan yetkililerinin - tabii diplomatik bir dille - Türk meslektaşlarına söyledikleri bu... Peki, Ankara böyle bir niyeti olduğunu daha önce (örneğin Cem'in BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a ve bazı Arap ülkelerine yaptığı gibi) bildirdi mi?
Öyle anlaşılıyor ki, bu yönde bir sinyal verilmiş; ama açıkça önceden haber verilip danışılmış değil. Bunu sorduğumuz üst düzey bir Amerikan diplomatı, şu ifadeyi kullandı: "Bu karar bizim için sürpriz olmadı"...
Aynı diplomat, ABD'nin Türkiye'nin kendi başına "arabuluculuğa soyunmasına kızdığı" yolundaki haberlerin doğru olmadığını söylüyor ve "bu bize hakszılık. Biz hiçbir zaman Türk inisiyatifini onayladığımızı ifade etmedik. Sadece bu tür girişimlerin sonucundan şüphe duyduğumuzu söyledik" diyor...
Açıkça ifade edilmemekle beraber, ABD yetkililerini Türkiye'nin girişimi konusunda kaygılandıran bir husus var: O da, İsmail Cem'in de belirttiği gibi, bu inisiyatifin daha "kapsamlı ve bütünsel" bir zemine oturtulmak istenmesi. Dün de, Cem'in bize söylediklerinin ışığında belirttiğimiz gibi, bu girişimin amacı, Saddam'a sadece "BM kararlarına uy, deneticilere kapılarını aç" demek değildir. Bakan, Bağdat'a 5 maddelik bir "çözüm" taslağı götürüyor. Bu maddeler, meselenin derinliğine iniyor ve Saddam'ın şimdiye kadar öne sürdüğü istekleri veya koşulları da gündeme getiriyor.
Bu, (Cem Bağdat'ta müsait bir ortam bulabilirse) ciddi pazarlıklara, yani bir müzakere sürecine yol açabilir. Oysa, ABD herhangi bir diplomatik girişimin sadece Saddam'ın denetçilere kapılarını açmasını amaçlaması gerektiğini söylüyor, onunla pazarlığa oturulmasını kesinlikle istemiyor.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'nin yapmak istediği ile ABD'nin ortaya koyduğu tavır arasında bir farklılık olduğu ortaya çıkıyor.
* * *
TÜRKİYE bu girişimi ile, sanıldığından da nazik bir rol üstlenmiş bulunuyor.
Eğer Cem gerçekten Irak yetkilileri ile, müzakereye oturduğu izlenimini veren (ve kapsamlı görüşmeler için zamana ihtiyaç olduğunu savunan) bir tavır sergilerse, ABD bundan fevkalade rahatsız olacak, bunu uygulamaya kararlı olduğu "Irak'ı vurma" planında bir engel olarak görecektir. Bu takdirde, Ankara girişimini sürdürebilecek mi?
Kuşkusuz Türkiye'nin Irak sorununun hallinde ve Bağdat ile ilişkilerin normalleşmesinde çıkarı vardır. Ancak Türk diplomasisi bunu ABD'yi karşısına almak pahasına yapmaz. Türkiye'nin global çıkarları, pek çok hayati konuda kendisine aktif destek sağlayan ABD ile işbirliğinin aksamamasını gerektiriyor.
Saddam nezdindeki yeni girişim, bu önemli olguyu unutturmamalıdır...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr