Türk liderlerinin dış gezilerinin ardından Türkiye'de yapılan yorumlar çoğu zaman çelişkili oluyor. Kimileri geziyi fevkalade başarılı sayar; kimileri de bu görüşmelerden eli boş dönüldüğünü öne sürer!
Başbakan Ecevit'in ABD ziyareti konusunda yapılan değerlendirmeler de aşağı yukarı bu doğrultuda.
Oysa, bu tür dış temasların sonucunu, beklentilerin ne ölçüde gerçekleştiğine göre incelemek gerek. Ancak bunda da makul beklentileri (yoksa birtakım boş umutları değil) esas almak şart...
Ecevit'in ABD gezisi öncesinde, özellikle bazı işadamlarının ve bir kısım basının beklenti çıtasını çok yüksek tutması, örneğin tekstil kotalarından FMS kredi borçlarına kadar bazı ekonomik konularda arzulanan sonucu ziyaretin başarısı için adeta bir kıstas gibi göstermesi, yanıltıcı oldu. O kadar ki, Başbakan Washington'a hareket ederken uçakta verdiği demeçte, beklentilerin şişirilmemesi gerektiği uyarısında bulunmak ihtiyacını duydu...
* * *
BU kıstasa göre, Ecevit'in ABD'deki görüşmelerinden tatminkar sonuçlar alındığı söylenebilir.
Bir kere ziyaretin genel havası çok olumlu oldu. Bunda bir yandan 11 Eylül sonrası dönemde ABD'nin Türkiye'ye verdiği önemin, öte yandan Türkiye'nin izlediği politikaların (içteki reformlardan Kıbrıs görüşmelerinin başlatılmasına kadar) büyük etkisi olmuştur. Bush'un Ecevit'e övgüler yağdırması bunun bir göstergesidir. ABD tarafı, Ankara'nın duyarlılıklarını ve önceliklerini özellikle dikkate almıştır.
Ziyaretin Türkiye açısından en tatminkar sonucu kuşkusuz Ecevit'in de defalarca vurguladığı "stratejik ortaklığın ekonomik boyutu"nun yaşama geçirilmesidir. Şubat ayından itibaren çalışmalarına başlayacak olan Ekonomik Ortaklık Komisyonu, Türkiye'nin ticaret, yatırım vs. alanlarındaki isteklerinin nasıl ve ne ölçüde gerçekleştirilebileceğini ele alacaktır.
Bu konuda elbet ki, Ecevit'in bu seyahatinden hemen cebinde kesin bir karar metni ile dönmesi beklenemezdi. Önemli olan Bush yönetiminin gerçekten Türk - ABD ilişkilerinin (veya stratejik ortaklığının) eksik olan ekonomik ayağını güçlendirmek gereğine inanması ve bu kararlılığı göstermesidir.
Bunun "komisyona havale" anlamına gelip gelmediği sorusuna gelince: Bu, iki tarafın da (ve özellikle Türk tarafının) bundan böyle aynı kararlılığı ve gayreti göstermesine bağlı...
* * *
GÖRÜŞMELERDEKİ hassas konu olan Irak işi de açıklık kazandı. Birincisi, ABD hemen bir müdahalede bulunmak kararında değil. Hatta Bush yönetimi Saddam'a BM denetçilerine kapısını açması için son bir şans vermek de istiyor. Ama Saddam gene direnirse, ABD hareketsiz kalmayacak. Ne yapacağı ise henüz tartışma ve değerlendirme aşamasında... İkincisi, ABD ne yapacaksa, önceden mutlaka Ankara'nın fikrini alacak. Yani Türkiye bir sürprizle karşılaşmayacak...
Belki Türk diplomasisi, birinci nokta üzerinde, Saddam'ı ikna etmek için bazı girişimlerde bulunabilir. Bu, sonuç verir veya vermez; ama Ankara böylece inisiyatifini kullanmış olur. Ancak Türkiye, ABD kesin kararını verdiği takdirde, kendisiyle danışıldığında nasıl bir tavır alacağını da şimdiden düşünmek durumundadır...
Özetle, Ecevit'in bu ziyareti, makul beklentiler ölçüsünde, başarılı sayılabilir. En önemli sonuç da, artık Türk - ABD ilişkilerinin "çok boyutlu" temele oturtulmasıdır...