Dün birçok Arap ülkesinde "demokrasi"ye yönelik değişim akımından söz etmiş ve bununla ilgili örnekleri sıralamıştık.Bölgede bir de "barış"a yönelik bir değişim havası. Yaser Arafatın ölümünden sonra, Mahmud Abbasın Filistin yönetiminin başına geçmesi ile beliren bu yeni havada umut verici gelişmeler oluyor.Hemen şunu belirtmeli ki, Ortadoğuda "demokrasi" gibi "barış" da yakın değil. Her iki hedefe ulaşmak için kat edilmesi gereken uzun ve çeşit bir yol var.Ama önemli olan bu yola girmek, ilk cesur adımları atmak ve buna devam etme kararlılığını göstermektir... Evet, bir de "yol kazası"na uğramamaya dikkat etmek...* * *ÖNCEKİ gün Londrada düzenlenen bir konferansla, bu yolda yeni bir adım atıldı. Gerçi bu, bir barış konferansı değildi. Bir günlük toplantıya katılan 23 ülkenin ve BM dahil 6 uluslararası kuruluşun liderleri daha çok Filistin yönetimine, devlet yapısını kurma yönünde nasıl destek sağlanacağını tartıştılar. Ancak aldıkları kararlar, Filistin-İsrail anlaşmazlığının çözümüne yarayacak olan unsurlardır.Bu konferansın fikir babası olan İngiltere Başbakanı Tony Blair, bir süredir Filistin sorununu gündeme getirerek Bush yönetimini de bu alanda daha aktif bir rol olmaya itme çabasında. Blaire göre Arap dünyası ile Batı arasında sürekli gerginliğe yol açan bu sorunun çözümü "yan yana iki devlet" esası üzerinde gerçekleştirilmeli. Bunun yolu da, rafa kalkan "yol haritası"nı yeniden gündeme getirmek ve bu arada Filistinin siyasal ve ekonomik yapısını kurmaktır. Bu bağlamda İngiliz Başbakanı konferanstaki konuşmasında "Filistinin yapı taşlarını koyuyoruz" ifadesini kullanmıştır.Nitekim konferans bazı somut kararlar aldı. Örneğin bu yıl Filistin yönetiminde 1.2 milyar dolarlık yardım sağlanacak, güvenlik ve diğer alanlarda onunla işbirliği kurulacak...Ama bu konferansın en önemli mesajı, uluslararası camianın Mahmud Abbasa tam destek verdiğidir. Bu konuda sadece Batının veya büyük devletlerin değil, Arap ülkelerinin ve BMnin de fikir birliği içinde olması çok önemli...* * *BİRKAÇ haftadan beri özellikle Abbasın attığı adımlarla, bölgede yeni barış girişimleri için müsait bir ortam oluşmuş görünüyor. Geçen ay Şarm el Şeyhte varılan mutabakatın ardından Filistin yönetiminin şiddete karşı net bir tavır alması, radikal grupları kontrol altına almaya yönelmesi ve bu arada Abbasın geçen hafta Telavivde gerçekleşen saldırıyı -ilk kez- "terör" olarak nitelendirip kınaması, bölgede esmeye başlayan "yeni hava"yı gösteriyor.Kuşkusuz bu gelişmeler, barışın veya çözümün "hemen görünürde" olduğunu müjdelemiyor. Londra Konferansı esas anlaşmazlık konularının (işgal, yerleşim merkezleri, sınırlar, mülteciler, abluka, Kudüs, vs.) görüşüldüğü bir toplantı değildi. Zaten bu konferansta İsrail yoktu.Ama konferans, barışa götürecek bir uzlaşma için taraflara çağrıda bulunmuştur. İsrail de Filistinin bağımsızlığını sağlayacak olan yan yana "iki devlet" formülünü kabul ettiğini (Başbakan Yardımcısı Ehud Olmertin ağzından) teyit etmiştir.Bütün bunlar barış yönündeki "değişim havası"nı gösteren umut verici gelişmeler... Yeter ki arkası gelsin... skohen@milliyet.com.tr RASTLANTI mı, yoksa birbiriyle bağlantılı mı, bilemiyoruz, ama gerçek şu ki Ortadoğuda değişim rüzgârları bir değil, birkaç yönde birden esiyor...