Seçim sonuçlarının pazar gecesi belli olmasından hemen sonra Türkiye’nin gündeminin başına geçen ilk konu dış politika oldu. O günden beri de Türkiye, AB ve Kıbrıs başta olmak üzere, hep dış meseleleri konuşuyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir partinin henüz hükümeti kurmadan dış politika alanında faaliyete geçtiğini görüyoruz. Bunu da doğal karşılamak lazım. Çünkü Ankara’nın önünde, özellikle iki konu var ki (AB ve Kıbrıs), takvim ile adeta yarışmayı zorunlu kılıyor. Malum: AB zirvesi 12 Aralık’ta. Kıbrıs konusunda da BM Genel Sekreteri’nin çözüm "planı"nı haftaya sunması bekleniyor.
Zaman açısından bu sıkışıklık, iktidarı devralacak partiyi ivedilikle izleyeceği politikanın ilk işaretlerini vermeye zorluyor. Ne var ki, AKP’nin bu yönde ilk adımlarını atmadan önce (sonradan yapıldığı gibi) ilgili makamlardan bilgi alması ve en azından beyanlarını yanlış yorumlara yol açmayacak şekilde daha dikkatli yapması gerekirdi...
***
AKP liderinin ve diğer yetkililerinin dış politika konuları üzerinde yaptığı beyanlar (ve sonradan ekledikleri düzeltici açıklamalar) bizde şu izlenimi bırakıyor: Yeni yönetim temelde Türkiye’nin belli başlı dış sorunları konusunda izlenen ve "ulusal politika" diye tanımlanan çizgiyi izleyecek. Yani AKP iktidarının Ankara’nın dış politika rotasını değiştirmeye kalkışması beklenmiyor. Ancak AKP’nin bazı dış konularda (aslında seçim bildirgesinde de ipuçları bulunan) kendine göre bir üslubu ve yaklaşımı var. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın bazı demeçleri bunun işaretini de vermiş bulunuyor.
***
DAHA somut biçimde AB ve Kıbrıs konularını ele alırsak, AKP’nin yaklaşım farkını şöyle özetleyebiliriz:
AKP gerçekten AB ile bütünleşme sürecine büyük önem ve de öncelik veriyor. Nitekim AKP henüz hükümeti kurmadan, yanına CHP’yi ve sivil toplum kuruluşlarını alarak, ziyaretler düzenleyerek, AB diplomatları ile temaslar yaparak işe başlamış bulunuyor.
Önceki akşam Erdoğan ve ekibi, AB ülkelerinin büyükelçileri ile görüşmelerinde (bu diplomatlardan aldığımız bilgilere göre) önemli bazı mesajlar verdi: AKP iktidarı sonuna kadar Kopenhag zirvesinden tarih konusunda bir karar çıkması için çaba harcayacak. AB diplomatları bu konudaki siyasi kararlılığı not ettiler (ve merkezlerine bildirdiler)...
Onları asıl etkileyen husus, Erdoğan’ın sunduğu 9 maddelik siyasi reform programıdır. AKP, AB ile uyum alanında çok şey yapıldığını belirtti; ama daha yapılacak şeyler bulunduğunu ve bunu AKP iktidarının - CHP’nin de desteği ile - bir an önce gerçekleştireceğini de açıkladı. Bir diplomat "bu yaklaşım farkı"nın çok iyi bir izlenim bıraktığını söyledi...
Bu bağlamda diğer bir "yaklaşım farkı" da, AB’nin aralık ayında tarih vermemesi halinde, Türkiye’nin ne yapacağı ile ilgilidir. Erdoğan bunun bir "son" olmayacağı, çabaların sürdürüleceği mesajını verdi. Bundan da Ankara’nın Kopenhag’dan kesin tarih çıkmasa dahi (ki buna yakın bir "randevu" çıkabilir) AB’den kopmayacağı sonucu çıkarılıyor...
***
KIBRIS konusuna gelince, dün de belirttiğimiz gibi, "Belçika modeli" üzerindeki tartışmalara artık bir açıklık getirilmiş bulunuyor. Bu model, Kıbrıs’ta çözümün sadece bir unsurunu oluşturabilir. Ancak AKP’nin buna değinirken esas olarak çözüm üzerinde durması önemli. Erdoğan’ın çeşitli TV söyleşilerinde, uzlaşma gereğini vurgulaması ve hatta "karşılıklı fedakârlıkötan söz etmesi, bu alanda da farklı bir yaklaşımın işareti sayılabilir.
Bunlar, şimdilik AKP’nin parti olarak sergilediği tutumlardır. İktidar olduktan sonra bu yöndeki siyasi iradesinin ne olacağını görmek için biraz daha beklemek gerekiyor...
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025