Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir partinin henüz hükümeti kurmadan dış politika alanında faaliyete geçtiğini görüyoruz. Bunu da doğal karşılamak lazım. Çünkü Ankaranın önünde, özellikle iki konu var ki (AB ve Kıbrıs), takvim ile adeta yarışmayı zorunlu kılıyor. Malum: AB zirvesi 12 Aralıkta. Kıbrıs konusunda da BM Genel Sekreterinin çözüm "planı"nı haftaya sunması bekleniyor.Zaman açısından bu sıkışıklık, iktidarı devralacak partiyi ivedilikle izleyeceği politikanın ilk işaretlerini vermeye zorluyor. Ne var ki, AKPnin bu yönde ilk adımlarını atmadan önce (sonradan yapıldığı gibi) ilgili makamlardan bilgi alması ve en azından beyanlarını yanlış yorumlara yol açmayacak şekilde daha dikkatli yapması gerekirdi...***AKP liderinin ve diğer yetkililerinin dış politika konuları üzerinde yaptığı beyanlar (ve sonradan ekledikleri düzeltici açıklamalar) bizde şu izlenimi bırakıyor: Yeni yönetim temelde Türkiyenin belli başlı dış sorunları konusunda izlenen ve "ulusal politika" diye tanımlanan çizgiyi izleyecek. Yani AKP iktidarının Ankaranın dış politika rotasını değiştirmeye kalkışması beklenmiyor. Ancak AKPnin bazı dış konularda (aslında seçim bildirgesinde de ipuçları bulunan) kendine göre bir üslubu ve yaklaşımı var. Nitekim Tayyip Erdoğanın bazı demeçleri bunun işaretini de vermiş bulunuyor.***DAHA somut biçimde AB ve Kıbrıs konularını ele alırsak, AKPnin yaklaşım farkını şöyle özetleyebiliriz:AKP gerçekten AB ile bütünleşme sürecine büyük önem ve de öncelik veriyor. Nitekim AKP henüz hükümeti kurmadan, yanına CHPyi ve sivil toplum kuruluşlarını alarak, ziyaretler düzenleyerek, AB diplomatları ile temaslar yaparak işe başlamış bulunuyor.Önceki akşam Erdoğan ve ekibi, AB ülkelerinin büyükelçileri ile görüşmelerinde (bu diplomatlardan aldığımız bilgilere göre) önemli bazı mesajlar verdi: AKP iktidarı sonuna kadar Kopenhag zirvesinden tarih konusunda bir karar çıkması için çaba harcayacak. AB diplomatları bu konudaki siyasi kararlılığı not ettiler (ve merkezlerine bildirdiler)...Onları asıl etkileyen husus, Erdoğanın sunduğu 9 maddelik siyasi reform programıdır. AKP, AB ile uyum alanında çok şey yapıldığını belirtti; ama daha yapılacak şeyler bulunduğunu ve bunu AKP iktidarının - CHPnin de desteği ile - bir an önce gerçekleştireceğini de açıkladı. Bir diplomat "bu yaklaşım farkı"nın çok iyi bir izlenim bıraktığını söyledi...Bu bağlamda diğer bir "yaklaşım farkı" da, ABnin aralık ayında tarih vermemesi halinde, Türkiyenin ne yapacağı ile ilgilidir. Erdoğan bunun bir "son" olmayacağı, çabaların sürdürüleceği mesajını verdi. Bundan da Ankaranın Kopenhagdan kesin tarih çıkmasa dahi (ki buna yakın bir "randevu" çıkabilir) ABden kopmayacağı sonucu çıkarılıyor...***KIBRIS konusuna gelince, dün de belirttiğimiz gibi, "Belçika modeli" üzerindeki tartışmalara artık bir açıklık getirilmiş bulunuyor. Bu model, Kıbrısta çözümün sadece bir unsurunu oluşturabilir. Ancak AKPnin buna değinirken esas olarak çözüm üzerinde durması önemli. Erdoğanın çeşitli TV söyleşilerinde, uzlaşma gereğini vurgulaması ve hatta "karşılıklı fedakârlık"tan söz etmesi, bu alanda da farklı bir yaklaşımın işareti sayılabilir.Bunlar, şimdilik AKPnin parti olarak sergilediği tutumlardır. İktidar olduktan sonra bu yöndeki siyasi iradesinin ne olacağını görmek için biraz daha beklemek gerekiyor... skohen@milliyet.com.tr Seçim sonuçlarının pazar gecesi belli olmasından hemen sonra Türkiyenin gündeminin başına geçen ilk konu dış politika oldu. O günden beri de Türkiye, AB ve Kıbrıs başta olmak üzere, hep dış meseleleri konuşuyor.