DEDİKODU ile bazı olayları, boyutları dışında büyütmekte üstümüze yok!
Şimdi de tartışmaya açılan konu şu: Amerikan - Türk Konseyi'nin (ATC) galasındaki konuşmasında bazı önemli mesajlar veren Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir'i ayakta alkışlayanlara, Refahlı Devlet Bakanı Abdullah Gül katıldı mı, katılmadı mı?
Galada bulunan bir gazeteci olarak söyleyeyim: Gül kalkmadı, ama öndeki protokol masalarında oturanlar da kalkmadı. Ayakta alkışlayanlar, daha gerideki masalarda oturan ve bir kısım Türkiye'den gelen işadamları, ABD'de yaşayan Türkler ve Türk dostu bazı Amerikalılardı...
Peki, Gül alkışladı mı? Doğrusu öndekilerin gözü Gül'ün ellerinin üstünde değildi. Birçoğuna sorduk: "Dikkat etmedik" dediler. Bazısı "alkışladı galiba" diye konuştu. Gül de, gazetecilerin bu konudaki ısrarlı sorularına yanıtında "alkışladım tabii. Böyle uzun ve büyük bir alkış elbet bizi de gururlandırır" dedi...
Hatırlatayım: Çevik Paşa İngilizce yaptığı konuşmasında 5 ayrı mesaj veriyordu: 1) Türk Silahlı Kuvvetleri demokratik ve laik anayasal düzenin koruyucusudur. 2) Türkiye AB'nin dışında bırakılmamalıdır. 3) İnsan hakları konusu ülkenin parçalanması için istismar edilmemelidir. 4) Türk - ABD ilişkileri geliştirilmelidir. 5) Yunanistan ile diyalog başlamalıdır...
Kuşkusuz ayakta alkışa neden olan, bu konuşmanın birinci maddesi idi. Önceki günkü yazımda da belirttiğim gibi, bu mesaj siyasi anlam taşıdığı için büyük heyecan ve hararetli bir destek gördü. Ama doğrusu bu işi tadında bırakmak ve olayı başka tarafa çekmemek gerek. Hele gerekli açıklamalar da yapıldıktan sonra, Türkiye'nin gündemini bu tür laflar ve spekülasyonlarla meşgul etmek, kimsenin yararına değil...
* * *
ŞİMDİ biz dedikoduları bırakıp, işin aslına bakalım: ATC toplantıları vesilesiyle gerçekleştirilen "Türk çıkarması" ne sonuç verdi? Abdullah Gül, Turhan Tayan, Orgeneral Bir ve Onur Öymen'in ayrı ayrı yaptıkları temaslar bir işe yaradı mı?
Hemen şunu belirtmeli ki, bu görüşmelerden göz kamaştırıcı sonuçlar, yeni anlaşmalar vesaire beklenmiyordu. Amaç her iki ülkenin de büyük önem verdiği ilişkileri daha geliştirmek, bazı anlaşmazlıkları ve pürüzleri gidermek, yeni işbirliği olanakları yaratmaktı. Bir de tabii, Gül'ün başlıca misyonu, Amerikalılara Refah'ı anlatmak, daha doğrusu onları bu parti ve bugünkü iktidar hakkında duydukları kuşku ve kaygıları yatıştırmaktı.
Washington'daki görüşmeleri bu çerçevede değerlendirmek lazım.
* Refah'ın imajı: Gül, güven vermeye çalıştı. Refah'ın Türkiye'nin politikalarını kökünden değiştirmek gibi bir niyet taşımadığını söyledi. Ama aynı zamanda kendi kimliğine ve çıkarlarına daha uygun politikalar izlemek istediğini de ekledi.
Bu sözler Amerikalıları ne kadar ikna etti veya rahatlattı? Tabii üst düzey yetkililer bunları dikkatle not ettiler. Dilekleri icraatın da söylemlere uygun olmasıdır. Ama bu konuda birçok çevrelerde Refah'ın esas niyetleri ve hedefleri konusunda gene de şüpheler var...
* Demokrasi ve laiklik: Amerikan yetkilileri Türkiye'de bu değerlerin korunmasına verdikleri önemi açıkça vurguladılar. Bunun anlamı şudur: Ne askeri müdahale, ne şeriat... Orgeneral Bir ve Turhan Tayan başta olmak üzere yetkililer konuşmalarında bu güvenceyi verdiler. Bu konuda şimdi ABD ve Türkiye arasında daha iyi bir anlayış var denebilir...
* Askeri işbirliği: Türk tarafı, ABD'nin uyguladığı "örtülü kısmi ambargo", yani bazı silahların Kongre'nin olumsuz tavrı yüzünden teslim edilmemesinden duyduğu öfkeyi dile getirdi. Yönetim adına konuşanlar (Başta Savunma Bakanı William Cohen" bu engelin aşılması için daha çok çaba harcayacakları sözünü verdiler. Resmi ağızlardan çıkan bu sözler önemli, ama bu mesele hızla halledilecek demek değil...
Türkiye'nin önümüzdeki 10 yıl içinde savunmaya 150 milyar dolar gibi muazzam bir meblağ harcayacağına ilişkin söylenenler, yetkililer kadar Amerikan silah üreticilerinin de gözlerini kamaştırdı. ABD'nin dev silah sanayii, herhalde bu büyük pastadan iyi bir pay almak için bizzat Türkiye lehinde lobi yapacak...
* NATO'nun genişlemesi: Türk tarafı Ankara'nın veto kullanacağı yolunda söylenenlerin Washington'daki olumsuz izlenimini silmeye çalıştı. Takınılan yeni yumuşak tavır, Amerikalıları rahatlatmış görünüyor. ABD tarafı Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemek için çabalarını yoğunlaştıracağını bildirdi ki, bu da önemli bir gelişmedir.
* İran politikası: Kongre kadar Yönetim de Türkiye'nin İran'la flört etmesinden rahatsız. ABD, açıkçası İran'la gaz anlaşmasının uygulanmasına karşı. Türk yetkilileri bu anlaşmanın, enerji ihtiyaçlarının bir sonucu olduğunu vurguladılar. Amerikalılar anlayış gösterdiler, ama politikalarını değiştireceklerine dair herhangi bir işaret vermediler. Bu pürüz hala ortada...
* Kıbrıs sorunu: ABD, bu yıl çözüm yönünde bir hareket bekliyor ve yeni girişimlerde bulunmaya hazırlanıyor. Türk yetkililer, Ankara'nın diyaloğun başlamasını desteklediklerini hatırlattılar, adaya S - 300 füzelerinin yerleştirilmesinin tehlikelerini anlattılar. Bu tutum ABD'nin sempatisini kazanıyor. Ama Amerikalılar Türk tarafından daha esnek bir tavır ve bu arada gerek Kıbrıs'ta, gerekse Ege'de, öncelikle gerginliği azaltan, güveni artıran hareketler bekliyor...
* * *
WASHINGTON'daki görüşmeler, Türk siyasi, askeri ve diplomatik yetkililerin, ABD'ye görüşlerini açıklamak, niyetlerini anlatmak, bazı şikayetlerini bildirmek ve çözümler önermek olanağını yarattı. En önemlisi bu temaslar, iki tarafın da (hem de Türkiye'de Refah'ın iktidarda olduğu bir dönemde) birbirlerine ne kadar büyük önem verdiklerini ve ne derecede birbirleriyle sıkı bağlar içinde olmak ihtiyacını hissettiklerini daha iyi anlamalarına vesile oldu.
Bu bakımdan ABD'ye yapılan "Türk çıkarması" yararlı oldu denebilir. Yeter ki, bütün bu sözlerin ardından "icraat" gelsin...