Dünkü yazımızda, A&G firmasının yaptığı son kamuoyu araştırmasının ışığında Türk halkının AB'ye giderek soğuk bakmasının nedenlerini incelemiştik.Şimdi de madalyonun öbür yüzüne bakıp bu yeni eğilimin ortaya çıkmasında "bizden" kaynaklanan faktörleri ele alalım. TÜRK kamuoyunun AB üyeliği konusunda eski istek ve heyecanını kaybetmesinde, kabahat sadece AB'de mi? Türk tarafının da bunda bir payı var mı? Kamuoyu, genelde empülsif ve duygusal davranır, tepkileri hızlı ve güçlü gösterir. AB'nin bazı davranışları kadar Avrupalı politikacıların demeçleri, hatta Avrupa gazetelerinin yorumları böyle bir tepki görüyor... Halkta AB'nin işleyişi hakkında bilgi eksikliği var. AB'ye duygusallık içinde, kolaylıkla Türkiye'ye karşı "kötü emeller" atfediliyor, komplo senaryoları üretiliyor.Türk toplumunda yükselen milliyetçilik duygularının da bunda rolü var. AB'nin temel kriter ve ilkeleri, bazı hallerde (özellikle egemenlikle ilgili konularda) Türkiye'nin ulusal çıkarlarına karşı sayılıyor. AB'nin davranışları "müdahale" olarak görülüyor, bu tür konuların müzakeresi "teslimiyetçilik" olarak nitelendiriliyor...AB üyeliği yolunda kabul edilmesi gereken yasal değişiklikler ve siyasi, ekonomik reformlar, "statüko"nun korunmasından yana olanlarda derhal bir refleks yaratıyor.AB liderlerinden zaman zaman gelen çatlak sesler, temelde ideolojik ve siyasal nedenlerden AB'ye karşı olan çevrelerin argümanlarını daha etkin biçimde duyurmaları fırsatını veriyor. "Nasıl olsa bizi almazlar" gibi sözler, halk arasında kolayca yaygınlaşıyor...Bu arada, uluslararası konjonktürdeki değişiklikler, Batı'nın karşılaştığı sıkıntılar, Çin, Hindistan gibi ülkelerin yükselişi, İran gibi ülkelerin bölgesel güç olarak ortaya çıkması, kamuoyunda Türkiye'nin dış politikasını yeniden ayarlaması yönünde bir eğilim yaratıyor... "Bizi alırlar mı?" Kamuoyunun AB'ye ve Batı'ya daha soğuk bakmasına karşılık, bu saydığımız ülkelere daha büyük bir yakınlık duyulması, dış politikada bir rota değişikliği konusunu da gündeme getiriyor.Nitekim, bazı çevreler, Türkiye'nin "başka seçeneklere" sahip olduğunu, dolayısıyla ille AB'ye yapışık kalmasına gerek kalmadığını öne sürüyorlar. Bu bağlamda İran'ı, İslam dünyasını, Çin'i, Rusya'yı sayanlar var.Kuşkusuz AB ile ipler koparsa, Türkiye'nin başvuracağı başka kaynaklar vardır. Bu saydığımız ülkelerle sıkı bağların kurulması, AB ile üyelik olsun veya olmasın, mümkündür, yararlıdır. Ancak bu yeni bağlar, AB üyeliğinin yerini tutabilir mi? Bu yoldan aynı ekonomik ve siyasal kazançlar sağlanabilir mi?AB'nin Türkiye için büyük bir çağdaşlaşma projesi ve gelecekle ilgili bir vizyon olduğu unutulmamalı. Kabul etmeli ki, Türkiye AB sürecinde önemli reformlar gerçekleştirmekte, yani AB bu yönde bir "itici güç" işlevini görmektedir.Nihayet, bu konu Türkiye'nin dünyada nerede yer almak, kiminle özdeşleşmek ve nasıl bir rol almak istediği sorusuna bağlı.Kamuoyunun bu konuda iyi aydınlatılması gerekir... skohen@milliyet.com.tr Rota değişikliği mi?
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025