Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami KOHEN

DIŞİŞLERİ Bakanı İsmail Cem'in Bağdat seferi ne kadar başarılı oldu?
Daha baştan, bu misyona şüphe ile bakanlar, Rusya'nın veya Fransa'nın başaramadığını Türkiye'nin yapabilmesinin mümkün olmadığını öne sürdüler. İsmail Cem'in üstlendiği işlevi "mission impossible" (imkansız görev) diye niteledirenler, bunu gereksiz bir işgüzarlık olarak görenler oldu.
Buna karşılık, başta bu misyonun önemini abartanlar, Türkiye'nin bölgede özel bir yeri olduğunu, bu bakımdan diğer birçok ülkeden daha şanslı bir konumda bulunduğunu öne sürenler de çıktı.
Cem, Bağdat'a gitmeden önce yaptığımız söyleşide, iddialı olmadığını, Türkiye'nin bir bölge ülkesi olarak rolünü ve sorumluluğunu yerine getirmek istediğini ve bu arada Saddam yönetimine, savaşın önlenmesi için BM kararlarına harfiyen uyması gerektiği mesajına ek olarak bir dizi öneri de götüreceğini söylemişti. Bu sütunda geçen salı günü, bu önerilerin - yani Türk barış planının - ana hatlarını da bildirmiştik...
Bakan, Ankara'ya dönüşünde Bağdat seferinin ve bu arada Saddam Hüseyin ile görüşmesinin ayrıntılarını verdi. Bu arada iki nokta üzerinde durduğunu belirtti: Birincisi, şimdilik krizin ve bir Amerikan askeri harekatının önünü kesmek için, Irak'ın mutlaka BM kararlarını uygulaması (ve bu arada BM silah deneticilerine tüm kapıları açması) gerektiğidir. İkincisi ise, daha uzun vadede "Irak sorunu"nun ve bu tür krizlere ve sürtüşmelere yol açan temeldeki sorunların halline çalışılması zorunluğudur.
Cem'in misyonunun ne kadar başarılı olduğunu, bu iki hususun ışığında değerlendirmek gerek.
* * *
SADDAM'ın krize ve savaş tehlikesine neden olan inadından vazgeçirilmesi hususunda Cem'in diğer arabuluculardan daha başarılı olduğu söylenemez. Doğrusu bu konuda biz de baştan fazla birşey beklenmemesi gerektiğini belirtmiştik. Bu, Türkiye'yi de aşar. Ne var ki, bu amaçla gerçekleştirilen Bağdat seferi, en azından Türkiye'ye önemli bir avantaj sağlamıştır. Gerçekten bir Türk Dışişleri Bakanı'nın Irak'a gitmesi, BM'nin şartlarının kabulünü istemesi ve bunu doğrudan Saddam ile görüşmesi, Türkiye'nin de bölgede ve uluslararası platformda hatırı sayılı bir yere ve role sahip olduğunu göstermiştir. Hiçbirşey olmasa dahi, bu, sırf "halkla ilişkiler" - yani Türkiye'nin imajı ve itibarı - açısından bir başarı sayılır...
Nitekim olayın dünya medyasına ve uluslararası camiaya yansıması oldukça pozitif olmuştur. Bunu da, ne abartmalı, ne de küçümsemeli. Bu değerlendirmeyi yaparken de, Türkiye'nin tek başına ve bir günlük bir Bağdat seferi ile, başkalarının haftalardır yapamadığını becereceğini zaten ümit etmemek gerektiğini hatırlamak lazım... Bu, Türkiye'nin de "bu çorbada tuzu olduğunu" - mütevazı biçimde - gösteren bir olaydan ibaret...
* * *
İKİNCİ hususa gelince; Cem, Saddam'a kapsamlı çözüm önerilerini - veya barış planını - etraflıca anlattı. Bakan dönüşünde bu konuda etraflıca bilgi de verdi.
Bu görüşlerin ve önerilerin iyi niyetle yapıldığından şüphemiz yok. Ancak Irak'ın ve bölgenin, genel silah kontrolünden bölgesel güvenlik ve ekonomik işbirliği sisteminin kurulmasına kadar, çeşitli somut önerileri kapsayan böyle bir plana hazır olduğu söylenemez. Bugünkü ters konjonktürde, bu önerilerin hiçbirinin uygulanma şansı ve "kıymeti harbiyesi" yoktur... Bunlar belki, bugünkü krizler, gerginlikler giderildikten sonra gerçekleşebilir. Bölge ülkeleri - hatta Irak'ın, kendi komşuları ile - uyuşmazlıkları tam halledilmeden o aşamaya gelinemez.
Kuşkusuz İsmail Cem de bunu biliyor. Misyonunun bu bölümünün de abartılmaması gerektiğini vurgulaması (ve böylece gereksiz beklentileri önlemek istemesi) çok yerindedir...


Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr