İki hafta önce ele aldığımız barajlar konusuna bugün yeni bir gelişme ile tekrar döneceğiz.
Londra'dan gelen bilgilere göre, "Amec" adlı İngiliz inşaat şirketi Türkiye'nin kuzeydoğusunda yapılması tasarlanan Yusufeli Barajı projesinden çekilmeye karar verdi.
Böylece İngiltere, Ilısu Barajı projesinden sonra, Yusufeli Barajı konusunda da, Türkiye'ye, amiyane deyiş ile, bir "kazık" daha atmış bulunuyor.
* * *
ILISU Barajı projesinin yaşama geçirilmesinde, İngiliz şirketi Balfour Beatty'nin hatırı sayılır bir yeri vardı. Geçen kasımda bu firmanın konsorsiyumdan çekilmesi ile, proje - en azından şimdilik - rafa kalkmış oldu.
Her ne kadar İngilizler Yusufeli Barajı için "Ilısu - 2" terimini kullanıyorlarsa da, bu projede "Amec"in yeri pek o kadar belirleyici değil.
590 milyon sterline mal olacak Yusufeli Barajı'nın yapımı için kurulan konsorsiyumda, İngiliz şirketinin payı sadece 68 milyar sterlin. Bu grupta esas aslan payı - yüzde 46 oranındaki katılımı ile - Fransız mühendislik firması Spie'de. Konsorsiyumda ayrıca İspanyol, Belçika ve Türk şirketleri de var.
Türk yetkililerine göre, Yusufeli Barajı projesinin akıbeti Ilısu projesine benzemeyebilir. Yeter ki, Fransızlar başta olmak üzere, diğer firmalar bunun etkisinde kalmasın ve İngiliz "kumpanyası"nın boşluğunu doldursun.
Bu konuda hem "devletler", hem "firmalar" arasında şimdi yoğun temaslar yapılıyor ve tüm ilgililere gereken mesajlar iletiliyor...
* * *
GELELİM "Amec"in durup dururken neden konsorsiyumdan çekilmeye karar verdiğine.
Şirket yöneticileri, açıklamalarında "tamamen ticari nedenlerden ötürü" bu işten vazgeçtiklerini söyleye dursunlar, esas sebebin çevrecilerden Kürt örgütlerine kadar çeşitli "baskı grupları"nın bir süreden beri İngiltere çapında yürüttükleri kampanya olduğu açık.
Bu kampanya sırasında (Ilısu için de olduğu gibi) Yusufeli aleyhinde bir sürü gerekçe öne sürüldü: Baraj, çevre sorunları yaratacak, nadir bazı canlıların yaşamını etkileyecek... Tarihi yapıtlar, arkeolojik kalıntılar sular altında kalacak... Aralarında Gürcülerin de bulunduğu 30 bin kadar insan evlerinden olacak...
* * *
RESMİ ağızlar, istedikleri kadar bu argümanlar üzerinde ısrar etsinler, bu kampanyada bir "siyasal faktör" görmemek mümkün değil. İngiltere'de bu mesele, iç politika bağlamında, bir istismar konusu haline getirilmiştir. Bunu İngiliz basını da kabul ediyor.
Ancak konuyu daha geniş bir çerçevede değerlendirmekte de yarar var tabii. Ankara'daki bir yetkilinin belirttiği gibi, Batı'da "çevresel sorunlar" özellikle sivil toplumun büyük duyarlılık gösterdiği bir konu. Gelişmiş ülkelerin artık baraj kurmak gibi bir dertleri yok. Bunu yıllar önce gerçekleştirdiler. O zaman da çevresel sorunlar pek kale alınmazdı. Ama bugün Türkiye, (ve benzeri ülkeler) kalkınmak için su kaynaklarından azami yararlanmak zorundadır. Baraj ihtiyacı da bundan doğuyor.
Ne var ki baraj kurmak, mutlaka çevreyi, tarihi değerleri yıkmak demek değil. Kalkınma, bu faktörler dikkate alınarak da gerçekleştirilebilir.
Batılı hükümetlerin ve firmaların bu konuda "engelleyici" değil, "yardımcı" bir rol oynaması daha doğru olmaz mı?