Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugün Türkiye dahil, altı Ortadoğu ülkesinin Dışişleri bakanlarının olası bir Irak savaşını önlemek amacı ile İstanbul’da bir araya gelmesi, kendi başına önemli bir olay.
Türkiye’nin önayak olduğu bu bölgesel girişim ilk kez gerçekleşiyor. Gerçi Fransa’dan Rusya’ya, Almanya’dan Çin’e kadar başka ülkeler de aynı amaçla devredeler; ama bu diplomatik atağın doğrudan Irak’ın komşularından (ki bir kısmı da Arap ülkeleridir) gelmesi, bu inisiyatife bir "katma değer" kazandırıyor.
Peki bu, altı ülkenin üstlendiği misyonun başarısını garantiler mi?
Hayır. Bugün İstanbul’da toplanacak olan bakanlar ve diplomatlar da, çok zor (hatta nerede ise imkansız) bir misyon üstlendiklerini biliyorlar tabii.
Onları bir araya getiren, savaşın kendileri ve bütün bölge için çok tehlikeli ve zararlı sonuçlar getirmesi endişesidir. Bunu her biri yüksek sesle söylüyor. "Savaşsız çözüm" için çalışmak, hepsinin ortak amacı.
Ama nasıl? Bunun stratejisi, yöntemi ne olmalı? Bu konuda her ülkenin kendine göre görüşleri var. İlk etapta, tasarlanan ortak deklarasyonun içeriği (hatta redaksiyonu) dahi, tartışma konusu olacağa benzer.
***
ÖNEMLİ bir nokta da, ortak deklarasyonun ardından ne yapılacağıdır. Zirve gerçekleşirse, nasıl bir karar çıkacak? Girişimin esas adresi Bağdat - yani Saddam - mı olacak? Aynı zamanda ikinci bir adres olarak Washington - yani Bush - da hedeflenecek mi?
Haydi diyelim ki "altılar" bütün bu meseleleri görüşüp anlaştılar ve gereken girişimleri, temasları vs. yaptılar. Saddam bunu dikkate alıp "telkinleri" yerine getirecek mi?
Bu durumda "ben BM’nin her istediğini yerine getiriyorum, daha ne istiyorsunuz" demez mi? Ya Bush? "Aman vurmaktan vazgeç. Saddam söz verdi" şeklindeki çağrıları "takar" mı?
İki tarafın son beyanları ve davranışları, bu konuda ciddi kuşkular yaratıyor doğrusu.
Örneğin BM denetçilerinin başındaki Hans Blix’ün Bağdat’taki son temasları sonucunda önceki gün Saddam yönetimi silah denetiminin daha etkin hale getirilmesi için öne sürülen 10 yeni şartı kabul etti. Buna karşın, ABD Saddam’a hiç güvenmiyor ve gizlediği silahları mutlaka ortaya çıkarmasını istiyor. (Nitekim dün de Beyaz Saray Sözcüsü "biz kuru laf değil, hareket bekliyoruz" dedi.) Yoksa ne olur? Bush yönetimi muhakkak vurmak niyetinde olduğunu her vesile ile gösteriyor. Körfez’deki askeri hazırlıklar bunun açık işareti...
***
ASLINDA gerek Saddam gerekse Bush şöyle bir oyun oynuyor:
Saddam ustası olduğu oyalama taktikleri ile zaman kazanmaya çalışıyor. BM’nin her istediğini yerine getiriyor gibi görünmekle, kendisini uluslararası camiada haklı göstermeyi savaş aleyhtarı hareketlere ivme kazandırmayı amaçlıyor. Bu arada bir ay daha zaman kazanabilirse, ABD’nin askeri müdahaleyi ertelemek zorunda kalacağını umuyor. Bağdat’ın hesabı bu...
Bush ise şubat sonuna göre askeri planlarını hazırlıyor ve uygulamaya koyuyor. Saddam’ın taktiklerini "yutmuyor". Aslında Saddam ile bir şey yapılamayacağını, onun mutlaka gitmesi gerektiğine inanıyor. Bunun da zaman kaybetmeden ya yoğun "savaş baskısı" veya direkt saldırarak sağlanabileceğine inanıyor. Washington’un hesabı da bu...
Bu ortamda, İstanbul girişiminin ne kadar başarı şansı olabilir?