Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



KKTC'de bundan önceki seçimlere hiç bu kadar ilgi gösterilmemişti. Bu kez sadece Türkiye değil, BM'den AB'ye ve ABD'ye kadar bütün dünya, pazar günü 50 sandalyeli Meclis için 140 bin seçmenin vereceği oya olağanüstü bir önem veriyor.
Neden? Çünkü bu seçimler bundan öncekilerin aksine, yerel niteliği aşıyor ve uluslararası etkileri olabilecek bir referanduma dönüşüyor.
Tercih şu temel konu üzerinde odaklanıyor: Kıbrıs sorununun çözümü bağlamında, arzulanan şey "değişim" mi, yoksa "fiili durumun devamı" mı?
Kıbrıs Türk toplumu ilk kez bu konuda iki kampa ayrılmış durumda. Partiler - ve seçmenler - aldıkları tutuma göre, "Denktaş yanlısı" veya "Denktaş karşıtı", ya da "çözüm isteyenler" veya "çözüm istemeyenler" şeklinde tanımlanıyor.
"Değişimi" savunanlar, Annan planı çerçevesinde acil bir çözüme ulaşarak AB'ye mayıs ayında Güney Kıbrıs'la birlikte girmeyi amaçlıyorlar... "Fiili durumu" veya "statüko"yu tercih edenler ise, Annan planını reddediyorlar ve gerekirse KKTC'nin AB'siz de kendi yoluna devam etmesini istiyorlar...
Kıbrıs Türk seçmeninin pazar günü yapacağı tercih, Türkiye'nin AB ve dünya ile ilişkileri dahil, kendi geleceği açısından bir dönüm noktası oluşturacak. Aynı şekilde, bu karar, özellikle AB'nin ve BM'nin bundan sonraki politikalarını da etkileyecek.
İşte KKTC'deki kritik ve belirleyici seçimlere dünya çapında bu kadar önem verilmesinin nedeni bu...
***
ASLINDA "çözüm isteyenler" veya "istemeyenler" şeklindeki ifade zihin karışıklığı yaratıyor. Gerçekten "çözüm"e artık (geçmişte olduğu gibi) açıkça "hayır" diyen yok. "Denktaş yanlıları" da çözüme "varız" diyorlar; ama konuyu başka bir çerçeve içine sokan birtakım çekinceler ve parametreler öne sürüyorlar.
İşin pratik tarafına bakarsak, "değişim" isteyenlerin (yani Denktaş karşıtı çevrelerin) istediği şey, seçimlerden hemen sonra, Annan planı çerçevesinde masaya oturmak, müzakereleri de bu esaslar üzerinde sürdürüp Mayıs 2004'ten önce bir sonuca bağlamaktır. Bu yapılamadığı takdirde, Güney AB'ye girecek, Kuzey dışında kalacak, Ankara'nın AB'den tarih alması güçleşecek, kısacası Türk tarafı çok sıkıntılı bir döneme girecek...
Denktaş "cephesi" veya "fiili durumun devamı"ndan yana olanlar ise, Annan planından çok farklı bir çözüm istiyor ve bugünkü kazanımların korunmasını, AB üyeliğine de yeğlediklerini gizlemiyor. Ama onlar da, Türk tarafının seçimlerden sonra inisiyatifi yeniden ele almak ve karşı tarafı masaya çekmek gereğini hissediyor...
***
ÖYLE görünüyor ki, seçimleri kim kazanırsa kazansın, Türk diplomasisi çözüm için atağa kalkacak. Ankara'da Dışişleri yetkilileri, Lefkoşa'da da Denktaş yönetimi, bu konuda bazı ciddi çalışmalar yapıyor. Bir diplomatın deyişi ile "seçim fırtınası geçtikten sonra, Türk tarafı, önerilerini resmen sunacak ve müzakere talebinde bulunacak"...
Bu, Annan planı çerçevesinde bazı değişiklikler içeren bir öneri mi olacak, yoksa bir "alternatif plan" niteliğini mi taşıyacak? Ankara'nın tercihi birinci şıktır. Herhalde hükümet bunun üzerinde ısrar edecektir.
AB yetkilileri Annan planının hala geçerli olduğunu ve yeni bir "alternatif plan"a yer olmadığını söylüyorlar. Brüksel'deki bir gözlemcinin deyişi ile, sonuç almak isteniyorsa, yeni öneriler Annan planı çerçevesinde sunulmalı. Aksi halde, Türk tarafının ortaya koyacağı "paper"ın hiç şansı olmaz. Ve o zaman bir çıkar yol da bulunamaz.
Türk tarafı inisiyatifini bu gerçeği dikkate alarak hızla yaşama geçirmelidir...