Arap Birliği zirvelerinin, bizzat Araplar tarafından da sıkça eleştirilen bir şöhreti var: Liderler çok laf ederler, hamasi deklarasyonlar yayımlarlar; ama çoğu zaman gerçekte ya kendi aralarında anlaşamazlar, ya da üzerinde mutabık kaldıkları hususları yaşama geçiremezler...
Bu kez nasıl olacak? Dün Beyrut'ta 22 ülkenin liderlerini bir araya getiren Arap Birliği zirvesinden somut bir sonuç çıkacak mı?
Bu zirveyi, bundan öncekilerden farklı kılan bir faktör var: İki gün sürecek olan toplantılar, Ortadoğu'da çatışmaların çok ciddi boyutlar aldığı ve hatta tüm bölgeye yayılabileceği bir dönemde yapılıyor. Zirvenin ana gündem maddesini de Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah'ın hazırladığı "barış planı" oluşturuyor.
* * *
KUŞKUSUZ bu zirve "tam kadro" yapılabilseydi, daha umut verici olurdu.
Filistin lideri Arafat, İsrail Başbakanı Şaron'un tehditleri yüzünden Beyrut'a gidemedi. Zirvede Arap dünyasının çok önemli ve etkin iki lideri de yok: Mısır Başkanı Mübarek ve Ürdün Kralı Abdullah.
Ama bu liderlerin zirvede bulunmaması, toplantıdan somut sonuçların çıkmasına engel olmamalı.
Buna karşılık, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'dan AB dönem başkanı Jose Maria Aznar'a kadar bazı önemli yabancı şahsiyetlerin zirveye gelip görüşlerini ve beklentilerini ifade etmesi, uluslararası camianın bu toplantıya verdikleri önemi gösteriyor.
* * *
ZİRVENİN ilk gününde yapılan konuşmalardan, Arap liderlerinin "iki şeritli bir strateji" benimsedikleri anlaşılıyor: Birincisi, Suudi "barış planı"na, ikincisi ise "intifada"ya destek olarak özetlenebilir.
Suudi Prens Abdullah bu forumda daha önce de sözü edilen plan hakkında daha etraflıca bilgi vermek fırsatını buldu. İsrail'in 1967'de işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi halinde, Arap dünyasının İsrail'i tanıyacağını, onunla güvenlik içinde normal ilişki kuracağını söyledi ve hem Arap ülkelerine, hem İsrail'e bu "toprak karşılığında barış" planını benimsemesi çağrısında bulundu.
Buna karşılık, Arap liderleri, Filistinlilerin giriştiği "intifadaya" da tam desteklerini ifade ettiler ve İsrail'in işgali son bulmadıkça bu harekete maddi - manevi desteklerinin devam edeceğini vurguladılar.
Bugün sona erecek olan zirveden çıkacak sonuç bildirgesinin de "bu çifte mesaj"ı içermesi bekleniyor.
* * *
GERÇEKTEN zirvenin Suudi barış planına içtenlikle sahip çıkması, uluslararası camianın da destekleyeceği yeni bir barış sürecini başlatabilir.
ABD'den AB'ye ve BM'ye kadar birçok ülke ve kuruluş, bu inisiyatife destek olmayı da taahhüt etmiş bulunuyor. Annan'ın ve Aznar'ın dün zirvedeki sözleri de bunu doğruluyor.
Ancak böyle bir sürecin başlaması için öncelikle çatışmaların durması gerekiyor. Oysa ki, bu konuda harcanan bütün çabalara rağmen, bir türlü ateşkes sağlanamıyor. Bu sağlanmadıkça da - hangi forumda olursa olsun - "barış"tan söz etmek, "laf"tan ibaret kalıyor...