Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ve nihayet BÜYÜK GÜN geldi çattı... Haftalar, hatta aylar boyunca Türkiye Kopenhag zirvesi konusu ile yatıp kalktı. AB ile üyelik sürecini başlatmaya hazır olduğunu kanıtlamak için olağanüstü çaba harcadı. AB’nin "start"ı verip vermeyeceğini belirleyeceği BUGÜNÜ heyecanla bekledi.
Şimdi karar "onların".
Bu, sadece bizim değil, onların da geleceğine yön verecek bir karar olacak.
Mesele yalnız Türkiye’nin değil, AB’nin de problemi. Hatta şu anda daha çok onların sorunu...
Nitekim günlerdir, haftalardır Türkiye, AB’nin gündeminin ilk sırasına oturmuş bulunuyor. Bizler gibi onlar da Türkiye ile ilintili olarak Kopenhag ile yatıp kalkıyorlar...
Aramızdaki fark şu: Biz ne istediğimizi biliyoruz. Kararlıyız. Bir de açık konuşuyoruz... Onlar ise, ne istediklerini tam bilmiyorlar. Kararsızlar. Ayrıca net konuşmuyorlar, sadece geveliyorlar...
Bugüne kadar, durum bu. BUGÜN nasıl davranacaklar, göreceğiz.
* * *
Türkiye’nin şimdiye dek - yani 40 yıldır - Avrupa camiası ile bütünleşme hedefinde (ve vizyonunda) bir tereddüdü, kuşkusu olmadı. Şimdi de yok.
Ama AB Türkiye’ye kapılarını açmak hususunda hep bocaladı. Hala da bocalamaya devam ediyor.
On beş ülkenin liderleri, Kopenhag’da "Türkiye’ye istediği biçimde bir tarih verirsek ne kazanırız, ne kaybederiz" sorusuna yanıt aradıkları bir sırada toplanıyorlar.
"Tarih verme veya vermeme", aslında temeldeki bu görüş ayrılığının dışa yansıyan şeklidir. Bu sorun diplomatik bir formül ile Kopenhag’da bugün - yarın herhalde çözümlenecek. Ama Türkiye’yi tatmin edecek, AB’yi de rahatlatacak "face - saving" (yani vaziyeti kurtaran) bir karar ile iş bitmiyor.
Önemli olan, Kopenhag’dan tatminkar bir sonucun çıkması halinde, AB içinde "Türkiye’ye yer verelim mi, vermeyelim mi?" tartışmasının, birinci şıkkı destekleyenlerin galip gelmesi ve bu yönde bir konsensüsün oluşması ile sonuçlanmasıdır.
Bu olmazsa, bu süreci çeşitli bahanelerle yol boyunca engellemek isteyenler çıkabilir...
* * *
Tabii ki Türkiye’nin üyeliği AB’de diğer birçok adaylardan (ve yeni üyelerden) daha çok sorun yaratacak. Türkiye’nin büyük nüfusu, hassas coğrafyası, ekonomik sorunları, kültür farkı vs. gibi nedenlerden ötürü, AB ile hızla entegre olması zor. AB’nin oturmuş, zengin üyelerinin bu konuda özveride bulunması gerekecek.
Ama bunu bir engel olarak görenlerin, Türkiye’nin camiaya katılmasının sağlayacağı kazanımları da hesaba katması gerekir. Bunu sezen ve yüksek sesle söyleyen Avrupalı liderlerin ve aydınların sayısı giderek artıyor. Kimine göre AB jeostratejik önemi büyük olan Türkiye ile daha geniş ve etkin bir role sahip olacak. Kimine göre Türkiye ile yakınlaşma, İslam dünyasına olumlu bir mesaj gönderecek, "medeniyetlerin uzlaşması"na yardımcı olacak. Kimine göre de bu sayede Kıbrıs sorununun çözümü ve Türk - Yunan yakınlaşması sağlanacak...
Bunların hepsi önemli. Ama AB açısından asıl mühim olan şey şu: AB homojen, ama donmuş bir topluluk olarak mı kalmak istiyor, yoksa kendisine yeni bir kimlik ve dinamik bir misyon vermeyi mi yeğliyor?
"Guardian" gazetesinin belirttiği gibi "Avrupa bir fikirdir, 21. yüzyıl Avrupası kendisini tarihin zincirlerinden kurtarıp geleceğe dönük ortak bir vizyon etrafında toplanmalı. Bunu da Türkiye ile paylaşmaması için bir neden yok."
Evet, AB buna hazır mı?
Bugün anlayacağız.