Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Alman Cumhurbaşkanı Johannes Rau, önceki gün Berlin'de Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ı kabulü sırasında, Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiğini söylerken, bir hükümet sözcüsü de Türkiye'nin Avrupa ordusunun (AGSP'nin) gerçekleşmesini engellemesi halinde, bunun Türkiye'ye ekonomik yardımları etkileyebileceği uyarısında bulunuyor...
Geçen çarşamba günü de, Başkan George W. Bush, Brüksel'de NATO zirvesi sırasında Başbakan Ecevit'e - omuzuna da dokunarak - "merak etmeyin, her zaman arkanızdayız" derken, IMF yetkilileri, Türkiye'nin "olmazsa olmaz" sayılan koşulları yerine getirmediği takdirde, mali yardımın aksayabileceğini ima ediyor...
* * *
BİR yandan sıcak destek beyanları, diğer yandan buz gibi tehditkar ifadeler... Bunda bir çelişki yok mu?
İlk bakışta öyle görünebilir, ama gerçekte yok.
Olumlu ya da olumsuz, bu söylenenler, birbirini tamamlıyor.
Diğer bir deyişle Batılı dostlar, ister mali yardımlar konusunda olsun, ister Türkiye'nin AB üyeliği konusunda olsun, desteklerini esirgemiyorlar.
Gerçekten ABD'nin ve AB'nin Türkiye'yi ekonomik krizden kurtarmak için nasıl canla başla çalıştıkları ve IMF, Dünya Bankası gibi mali kuruluşların devreye girmesini nasıl sağladıkları ortada. Aynı şekilde, Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB üyesi birçok ülkenin Türkiye'nin Avrupa ile entegrasyonunu kolaylaştırmak için nasıl çaba harcadığı da biliniyor.
Ama gerçek şudur ki, bu desteğin, bir bedeli var.
Ancak bu tür şartlar sadece Türkiye'ye koşulmuyor.
AB, üyelik şartlarını (Macaristan'dan Bulgaristan'a kadar) tüm adaylara aynı şekilde kabul ettiriyor. IMF, mali destek için kendi "reçetesi"nin aynen uygulanmasını, yardım isteyen tüm ülkelerden (örneğin son olarak Arjantin'den) talep ediyor.
* * *
DENİLEBİLİR ki, Türkiye'nin durumu farklı. Türkiye'nin coğrafyası, tarihi, kültürü, ekonomik ve sosyal koşulları, diğerlerinkine benzemez.
Doğrudur. Zorluk da bu yüzden çıkıyor zaten.
Türkiye'nin kendisini adapte edebileceği (veya etmesi gereken) koşullar vardır. Örneğin AB konusunda Kopenhag kriterleri, IMF konusunda da yapısal reformlar gibi... Bu siyasi kararlılık ve yoğun çaba gerektirir...
Ancak Türkiye'nin bu aşamada kabul etmekte zorlandığı ve belki de boyun eğemeyeceği koşullar da vardır. Bunların bir kısmı - örneğin Alman sözcüsünün değindiği AGSP sorunu gibi - hala müzakere safhasındadır. Diğer bir deyişle bu konuda pazarlık sürüyor ve her iki tarafın "teknisyenleri" bir orta yol bulmaya çalışıyor. Bazı şartlar da var ki, - Kıbrıs gibi - Ankara bunları kabul edilemez olarak görüyor.
Ama bütün bu uyuşmazlıklarda esas, AB'nin de benimsediği "müzakere ve uzlaşma kültürü" olmalıdır. İtirazlarla, dayatmalarla, tehditlerle bir yere varılamaz veya varılacak nokta kimsenin yararına olmaz.
Türkiye, verilen desteğin koşullarına öyle bakarsa, sonuçta daha kazançlı çıkacaktır...