ABD'nin itibarlı "Stratejik ve Uluslararası İncelemeler Merkezi" CSIS'de önceki gün Türk dış politikası hakkında verdiğim konferans sırasında, Türkiye'yi yakından izleyen ve aralarında diplomatların ve yazarların da bulunduğu dinleyicilerin en çok sorduğu soru şu idi: Refah yönetiminde Türkiye'nin uluslararası ilişkileri değişik hedeflere mi yöneliyor?..
Merak edilen diğer bir konu da, Ankara'dan gelen çelişkili sinyallerden ötürü, Türk dış politikasını gerçekten kimin belirlediği idi: Koalisyonun Refah kanadı mı, DYP'li Dışişleri Bakanı mı, Dışişleri kadroları mı, Genelkurmay mı?..
Bugünlerde bu sorular sadece Washington'da değil, bütün başkentlerde merakla soruluyor. Konunun bu şekilde gündeme gelmesinin nedeni, Erbakan hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana, özellikle Refah Partisi'nin bazı farklı davranışları sonucunda, Ankara'nın dış ilişkilerine yeni bir yön vermek istediği izlenimini vermesidir.
* * *
SEKİZ aylık Refahyol'un zihinleri karıştıran davranışları nedir?
Birincisi, Erbakan'ın işe başlar başlamaz İran, Libya ve Nijerya gibi "şaibeli" sayılan ülkeleri kapsayan iki yurt dışı gezisidir. Bu ziyaretler, daha çok "ideolojik eğilimli" sayılıyor. Başbakan'ın ayrıca Ankara'da çeşitli vesilelerle İslam ülkelerindeki radikal (ve bir kısımı, bugünkü rejime karşı) grupların temsilcileri ile temas halinde olması, bu konudaki kuşkuları artırıyor.
Libya ziyaretinin Türkiye için onur kırıcı bir durum yaratmasının dışında, bugüne kadar Türk firmalarına söz verilen borç ödemelerinin yapılmaması da, olayı bir fiyasko olarak tescil ettirmiştir.
İran gezisinde imzalanan doğal gaz anlaşması ise ABD'nin şimşeklerini çekmiştir. Daha da önemlisi, Tahran'da bu ziyaret sırasında esen sıcak hava, daha sonra İran'ın PKK konusundaki tavrı ve hele Ankara'daki Büyükelçisinin bilinen davranışları ile, huzursuz ve hatta gergin bir aşamaya girmiştir.
Kuşkusuz Başbakan'ın ve partisinin, İslam dünyası ile, şimdiye kadar ihmal edilen ilişkilere güç kazandırma arzusu, Türk diplomasisinin "çok boyutlu dış politika" kavramına ve stratejisine de uygundur. Sorun - ve başarısızlık - herhalde ülkelerin seçiminde yapılan yanlışlıktan kaynaklanıyor. Bir de tabii, "şişirilen" beklentilerden...
Aynı şey, D - 8 için de söylenebilir. Bu gruba belirli birkaç ülke dışında, ekonomik potansiyeli ve siyasal etkinliği hatırı sayılır İslam ülkelerinin dahil edilmemesi ve hele D - 8'lerin G - 7'lere benzetilmesi (ve ABD'nin dahi bu iki grubun birleşmesini isteyeceği yolundaki sözler), işin ciddiyetine gölge düşürmüştür. Açıkçası gelişmiş ülkeler D - 8'leri ciddiye almıyor; ayrıca bunun dışında bırakılan İslam ülkeleri de bu konuda Ankara'ya bozuk çalıyor...
Refahyol'un 8 aylık dış politika uygulamasında, bazı sorunlara sırf İslam ülkeleri arasında bir çözüm bulma çabasında da tutarsızlıklar olmuştur. Örneğin Erbakan, Kuzey Irak'taki Kürt sorununun sadece Irak, İran, Suriye ve Türkiye arasında ele alınmasını istemiştir. Bu öneriyi bizzat bu ülkeler reddettiler! Sonunda Türkiye, ABD ile ortaklaşa "Ankara barış süreci"ni başlattı...
* * *
HÜKÜMETİN Refah kanadının bu tür girişimlerine bakarak, Türk dış politikasının rota değiştirmekte olduğu sonucunu çıkarmak yanlıştır.
Temelde, Türk dış politikası, hedeflerini ve önceliklerini koruyor. Bazı hususlarda Refah alınan tavra belki canı gönülden katılmıyor. Ama pratikte Türkiye özellikle Dışişleri bürokrasisinin çabası sonucunda, belirlenen çizgide gidiyor...
Bunun pek çok örneği var: Avrupa ile entegrasyon ve AB'ye üyelik için gerçekleştirilen girişimler... ABD ile sürdürülen stratejik işbirliği ve bu arada yeni bir isim ve şekil altında da olsa görevi sürdürülen Çekiç Güç... İsrail ile peşpeşe yapılan askeri anlaşmalar ve yoğunlaşan karşılıklı temaslar...
Refahyol'un 8 aylık iktidarında, Ege'de ve Kıbrıs'ta nahoş olaylar oldu. Bu tabii onun kontrolünün dışındaki gelişmeler. Ankara kriz politikasından kaçındı, her iki konuda da diyalog önerdi ve dost ülkelerle sürekli temasını korudu.
Refah içinde Kıbrıs ve Türk - Yunan anlaşmazlıkları konusunda farklı - ve daha radikal - düşünceler olabilir. Ancak Ankara'nın bu meselelerde "resmi" politikasında bir değişiklik yok.
O halde Washington'da veya başka başkentlerde, Türk dış politikasının seyri ve istikameti konusunda duyulan - ve açıkça ifade de edilen - kuşkular neden?..
Bunun başlıca nedeni, Refah'ın ideolojisi gereği "münhasıran İslami bir dış politika" izlemek istediği kanısıdır. Diğer bir neden de, dış politikanın kimin tarafından belirlendiği konusundaki soru işaretidir.
Ankara'dan zaman zaman birbirlerinden farklı, hatta birbirleriyle çelişen mesajlar geldiği sürece, CSIS ve benzeri kuruluşlarda (ve tabii Dışişleri Bakanlıklarında) Türkiye'yi yakından izleyen uzmanlar da, yazının başında sıraladığım soruları sormaya devam edeceklerdir...