BAŞBAKAN Özbekistan'da... Dışişleri Bakanı Japonya'da...
Türk dış politikasının "Doğu'ya açılımı"nın son iki örneği bu...
Bu ziyaretleri dış ilişkilerde bir rota değişikliğinin işareti saymamak lazım. Türkiye'nin dış politikasındaki hedefleri ve öncelikleri aynı kalıyor; ancak bu arada "yeni boyutlar"a da daha çok önem veriliyor.
Türkiye geçmişte "Doğu"yu ihmal etti veya ne yapacağını tam bilemedi.
"Doğu" derken, Ortadoğu'dan Uzakdoğu'ya kadar uzanan, Kafkasya ve Orta Asya'yı da kapsayan geniş coğrafyayı kastediyoruz. Bunun içinde Türki cumhuriyetlerin yanı sıra Japonya, Çin, G. Kore, Hindistan gibi ülkeler de var... Hatta bunu Malezya'ya kadar da uzatabilirsiniz...
Bütün bu ülkelerin Türkiye için ayrı bir önemi var. Özellikle büyük ekonomik potansiyelleri bakımından...
Ama, Türkiye'nin dış politikasında bunların hiçbiri "Batı"ya, yani ABD'ye ve Avrupa ülkelerine bir "alternatif" olamaz. Ne ekonomik, ne de özellikle siyasal alanda...
Zaman zaman ABD'ye veya AB'ye kızanların "Doğu"yu bir seçenek olarak göstermesi, akılcı ve gerçekçi bir tespit değil. Türk dış politikası, ABD ve AB ile birlikte, "Doğu" boyutunu (ve tabii Rusya boyutunu) iyi değerlendirdiği ölçüde, başarılı olacaktır...
***
TÜRKİYE'nin coğrafi konumu, aslında "çok boyutlu" düşünmeye oldukça müsait. Ancak dış politikada belirlenen öncelikler, her nedense, bütün dikkatlerin sadece bu öncelikli ülkeler veya bölgeler üzerinde odaklanmasına yol açmıştır. Sonuçta yıllar boyunca Ankara (buna akademik çevrelerden medyaya kadar toplumun çeşitli kesimlerini de katmak lazım) "Doğu"yu göz ardı etmiş, ona gereken önemi vermemiştir. İş dünyamız dahi, büyük potansiyele sahip bu "diyarları" daha yeni yeni keşfediyor.
Aslında bu ülkelerin çoğu Türkiye'ye, bizim onlara gösterdiğimiz ilgiden çok daha fazlasını sergiliyor. Örneğin Japonya bunlardan biri.
Gerçekten Japonlar uzun yıllardan beri Türkiye'yi dikkatle izliyorlar. Hem de sadece mal satmak, ticaret yapmak için değil. Japonya'da Türkçeyi, Türk tarihini ve kültürünü bilen birçok "Türkolog", ayrıca üniversitelerde bu dalda öğrenim yapan epey öğrenci var.
Japonya 2003'ü "Türk Yılı" ilan etti. Bu çerçevede Türkiye'yi tanıtan çeşitli kültürel ve sanatsal etkinliklere büyük ilgi var.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Tokyo'daki görüşmeleri sırasında, ilişkilerin çeşitli alanlarda sadece "ikili baz"da değil, "üçüncü ülkelere yönelik" olarak da geliştirilmesi fikri üzerinde durdu. Örneğin Irak'ın yeniden yapılandırılmasında, Türkiye'nin bilgi ve deneyimi ile Japon mali kaynakları ve teknolojisi bir araya gelince, muazzam bir potansiyel ortaya çıkıyor. Gerçekten bu, iki ülke için yeni bir işbirliği alanı oluşturabilir...
***
GÜL, Japonya'nın Türk vatandaşlarına vize uygulamayan nadir ülkelerden biri olduğunu hatırlattı ve halen bu ülkede 2 bin "kayıtlı" vatandaşın bulunduğunu söyledi.
Bakan "kayıt dışı" Türklerin sayısını açıklamadı; ama bunların 3 - 4 bini bulduğu anlaşılıyor. "Nihon Keizai Shimbun" gazetesinin Türkiye muhabiri Sinan Tavşan'ın yaptığı bir araştırmaya göre, Japonya'daki en çok suç işleyen yabancılar arasında maalesef "kaçak" Türkler ön sıralarda yer alıyorlar (yıl içindeki artış oranı yüzde 14.5'i buluyor)...
Keşke bu tür imaj bozucu şeyler olmasa... Neyse ki, "Türk Yılı" bundan etkilenmiyor ve Japon kamuoyunun - ve tabii hükümetinin - Türkiye'ye ilgisi ve sempatisi devam ediyor...