Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün sürpriz bir kararla 24 saatlik Moskova - Tiflis gezisine çıkması ile, Türkiye Gürcistan krizinde aktif olarak devreye girmiş oldu.
Hemen belirtelim ki bu, Türk diplomasisinin kritik bir zamanda üstlendiği zor bir misyon.
Kuşkusuz bunun başarılı olması, bölge barışı için olduğu kadar Türkiye’nin itibarı açısından da çok önemli.
Başbakanın bu girişiminin ilk ve ivedi hedefi, bir türlü kesilmeyen çatışmaların durdurulmasına yardımcı olmak. Diğer amaç ise, ateşkesin kalıcı olmasını sağlayacak önlemlerin alınmasına ve daha uzun vadede bu savaşa yol açan uyuşmazlıkların çözümlenmesine katkıda bulunmak...
Şu anda gerçekten silahların tamamen susması, hayati bir önem taşıyor. AB adına, dönem başkanı Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin önceki gün Moskova ve Tiflis’te sağlamaya çalıştığı ateşkes, tarafların mutabık kalmasına rağmen, dün de tam olarak yaşama geçirilemedi. Savaş Gürcistan’ın içinde, hatta Tiflis’e yakın bölgelerde de devam etti.
Moskova ile Tiflis arasındaki temel uyuşmazlıklar nedeniyle ateşkesin, varılan mutabakata göre harfiyen uygulaması ve hele askeri birliklerin karşılıklı olarak savaş öncesi pozisyonlarına çekilmesi, büyük zorluklar arz ediyor. AB, bu güçlükleri aşmaya, bu arada ateşkesi denetleyecek gözlemcilerin gönderilmesini öngören bir formül bulmaya çalışıyor.
Bağımsız girişim
Başbakan Erdoğan işte böyle kritik bir ortamda devreye giriyor. Aslında bu, isabetli olduğu kadar, iddialı bir inisiyatif...
Bunun bir özelliği de, Batılıların girişimi dışında, bağımsız -ama sonuç olarak onu tamamlayabilecek olan- bir inisiyatif olmasıdır.
Bunun Fransız Cumhurbaşkanının ve AB’nin çabalarından daha etkili olup olmayacağını göreceğiz. Gerçekten Başbakanın çabaları olumlu sonuç verirse bu Türk diplomasisi için büyük bir başarı olacaktır.
Bunun garantisi yok tabii; ama denemeye değer.
Aslında Türkiye böyle meselelerde yapıcı bir rol oynama olanaklarına sahip. Şimdi bu avantajını Gürcistan krizinde de kullanmaya çalışıyor.
Ankara’nın en önemli avantajı, bu bölgedeki konumudur. Kafkasya da, Türkiye’nin sınırdaş olduğu bir bölgesidir. Bu ona, yakından izlediği olaylar hakkında daha sağlıklı değerlendirmeler yapma olanağını veriyor.
Türkiye şimdi savaş halinde bulunan Rusya ve Gürcistan ile de yakın ilişkiler içerisindedir. Türk diplomasisi her iki ülke ile dengeli politikalar izlemiş, ikisinin de güvenini kazanmaya özen göstermiştir.
Türkiye’nin Gürcistan ile, sınırdaş bir komşusu olarak, stratejik ilişkiler içinde olması -bu arada onunla enerji yolları alanında da ortaklık kurması- aslında Moskova’yı rahatsız edecek bir konu olmamalı. Nitekim şimdiye kadar da olmadı... Kaldı ki Türkiye, Rusya’nın hassas olduğu sorunlarda -örneğin Çeçenistan meselesinde- Moskova’yı rahatsız edebilecek davranışlardan özellikle sakındı...
Aktif politika
Gürcistan krizi, şimdi bölgesel ve hatta küresel dengeleri sarsan boyutlar almış bulunuyor. Dün de belirttiğimiz gibi, bu olay uluslararası ilişkilerin yeniden şekillenmesine, yeni stratejilerin ortaya çıkmasına yol açacak.
Türkiye şimdiye kadar Kafkasya politikasını belirli bir tutarlılık içinde yürütmeye çalışmıştır.
Son çatışmalar ve halen devam etmekte olan kriz, Ankara’nın daha aktif ve özgün stratejiler geliştirmesini, ancak her zamanki gibi dengeli ve itidalli tavrını sürdürmesini zorunlu kılıyor.