Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan’ın önceki gün Ermenistan ile ilişkiler konusunda söyledikleri, gerçekten “yeni bir dönemin başlangıcı” işaretini veriyor mu?
Bu sorunun yanıtını vermek için zaman henüz erken. Eğer “yeni dönem”den kastedilen, iki komşu ülke arasında bir “diyaloğ”un kurulması ve “ilişkilerin normalleştirilmesi” ise, bunun için Babacan’ın sözünü ettiği “hazırlıklar”ın -her iki tarafta da- olgunlaşmasını beklemek gerek.
Ancak şunu görüyoruz: Ermenistan’da geçen şubattaki seçimlerden ve bu ay içinde yeni hükümetin kurulmasından sonra, şimdi Ankara ile Erivan arasındaki ilişkiler bağlamında bir hareketlenme var.
Bu hareketlenme, halen daha çok karşılıklı olarak sıcak mesajların verilmesi şeklinde kendini gösteriyor. Bu da önemli bir başlangıç sayılır.

Diplomatik hamle
Açıkçası, Türkiye’de böyle bir hareketlenme için umutlar, seçimleri muhalefetteki Levon Ter Petrosyan’ın kazanması olasılığına bağlanmıştı. Ermenistan’ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra ülkenin başına geçen Ter Petrosyan, Türkiye ile ilişkilere önem veren bir siyasi lider. Bu bakımdan onun iktidara dönüşünün, yeni bir dönem başlatacağı tahmin ediliyordu.
Seçim sonucu öyle olmadı. İktidara Serj Sarkisyan geldi. İşte bu noktada Türk diplomasisi ilk hamleyi yaptı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni Ermenistan liderine hemen bir kutlama mesajı gönderdi. Bu aynı zamanda ilişkilerin normalleştirilmesi ve “karşılıklı güven ve işbirliğinin oluşturulması” için verilen, içerikli bir mesajdı...
Babacan da, Ermenistan’da yeni Dışişleri Bakanı Eduard Nalbandyan’a, atanmasından hemen sonra 19 Nisan’da, benzer anlamlı bir mesaj gönderdi. Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğunu bildirdi. Önceki günkü demecinde de diyalog kapısını açık tuttuğunu belirtti.
Bu arada Nalbandyan’ın da, bakan olarak ilk demecinde, Ermenistan’ın “önkoşulsuz olarak” ilişkilerin normalleştirilmesini istediğini söyledi.
Kısacası, söylem olarak, iki taraf da, şimdi diyalog ve normal ilişkiler konusunda arzularını alenen ifade etmiş bulunuyorlar. Şimdi iş, bu söylemi aksiyona dönüştürmektir ki bu, hiç kolay değil.
Bunun zorluğu, daha baştan kullanılan terimlerin içeriğiyle ilgili farklı algılamalardan kaynaklanıyor. Örneğin, diyaloğun “önkoşulsuz” olarak yapılması konusunda, şimdiye kadar iki tarafın da (örneğin 1915 olaylarıyla ilgili olarak) farklı anlayışa sahip olduğu görülmüştür.
Aynı şekilde “ilişkilerin normalleştirilmesi”yle ilgili olarak da, kimin hangi adımı başta atacağı (örneğin sınırların açılması ve diplomatik bağların kurulması) konusunda farklı tutumlar sergilenmiştir.

Farklı yaklaşım
Şimdi “yeni bir sayfa”dan veya “yeni bir süreç”ten söz edildiğine göre, bunun gerçekleşmesi için, tarafların eskisinden farklı yeni bir yaklaşım ortaya koymaları gerekir.
Ermenistan yöneticileri son yıllarda Türkiye’ye karşı izlenen politikaların kendi ülkelerine zarar getirmekten başka bir sonuç vermediğini anlamalıdır.
Türkiye de, Ermenilerle sorunlarının -ve Kafkasya’daki anlaşmazlıkların- diyalog ve doğrudan ilişki kurulmadan çözümlenemeyeceği gerçeğini görmelidir.
Son demeçler ve mesajlar, bu yönde yeni bir anlayışın oluşmakta olduğunu gösteriyor ki, bu da umut verici bir gelişme sayılır...