Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Zirvenin başındaki durum ve fırtınalı müzakere sürecindeki gelişmeler dikkate alındığında, bu sonucun değeri daha iyi anlaşılabilir.Brükselde dün varılan mutabakat mükemmel mi, Türkiyenin tüm isteklerini karşılıyor mu? Tabii ki hayır. Eğer maksimalist bir beklentiyle ve meydan okuyan bir tavırla konuya eğilirsek, bu tür müzakerelerden uzlaşıyla çıkabilecek bir sonucu tatminkâr bulmamız mümkün değil.Ancak bizce AB zirvesinde çok çetin tartışmalardan ve pazarlıklardan sonra varılan mutabakat, Türkiyenin olabileceği ölçüde istek ve beklentilerini karşılıyor. Özellikle dün sonuç bildirgesiyle ilgili "wording" tartışmaları, bazı teknik ayrıntıların Türkiyenin lehinde törpülenmesini sağlamıştır. Ama daha önemlisi, sonuç bildirgesi ve zirvenin sonunda yapılan açıklamalar, Türkiye açısından tarihi bir dönemeci müjdelemektedir.* * *GERÇEKTEN zirvenin büyük önemi, Türkiyenin Avrupayla bütünleşme sürecinde nihayet üyelik yolunu açmış olmasıdır. Türkiyenin yıllardan beri bu hedefe yönelik harcadığı çabalar -ve zaman zaman düş kırıklığına uğradığı dönemler- hatırlanınca, bu noktaya ulaşılmış olmanın değeri daha iyi anlaşılır.Henüz birkaç hafta öncesine kadar Türkiyenin müzakere tarihinin belirlenmesi için giriştiği yoğun kampanyayı ve birçok AB ülkesinin bu konuda gösterdiği tereddüdü -veya muhalefeti- düşünün. Dün alınan sonuç, nereden nereye gelindiğini açıkça ortaya koyuyor. Avrupa basınının da manşetlerinde belirttiği gibi, AB nihayet Türkiyeye "evet" dedi, ona tam üyelik için yeşil ışığı yaktı...Zirveden çıkan belge, bu bağlamda hem kesin tarihi (3 Ekim) ilan ediyor, hem de hedefin "tam üyelik" olduğunu da belirtiyor. Gerçi aynı paragrafta "ucu açık" gibi ifadeler bazı kuşkular yaratıyor. Ama bu paragrafı -hele değiştirilmiş haliyle- tam üyeliğe bir engel olarak görmemek lazım.Türkiyenin yeni açılan bu uzun ve çetin yolda, tam üyeliğini gerçekleştirecek olan, kendi kararlılığı ve çabası olacaktır.* * *SON 24 saat içinde büyük sıkıntı yaratan ve hatta fırtına koparan Kıbrıs konusunda varılan sonuç da, bir uzlaşı (compromis) olması bakımından, beklentileri kısmen karşılıyor. Bunda önemli olan, Türkiyenin Brükselde dolaylı olarak Kıbrısı tanıma şeklinde yorumlanabilecek bir açıklamayı parafe etmemesi ve bu konuda sözü geçen protokolü ekim ayındaki müzakerelerden önce imzalayabileceğini bildirmesidir. Bu arada çözüm için yeni inisiyatiflerin başlaması ve tanıma meselesinin de bu çerçevede halledilmesi olasılığı vardır ki, bu yöndeki umutlar dün BM Genel Sekreteri Kofi Annanın Brükseldeki sözleriyle artmış bulunuyor.Nihayet zirvede Türkiyenin bastırmasıyla değiştirilen önemli bir paragraf da dolaşım serbestisi üzerindeki kısıtlamaların "kalıcı" niteliğinin kaldırılmasıdır.Özetle, Brükselde Türk yetkililer 25 ülkenin liderleriyle Cumhuriyet tarihinin en çetin diplomatik mücadelelerinden birini vermişler ve sonuçta Türkiyenin Avrupa ile bütünleşmesi yolunu açmışlardır.Bahsi kazandık!..Zirve öncesi "Bahse girer misiniz?" başlıklı yazımda Türkiye ile AB arasında bir mutabakat sağlanacağı öngörüsünde bulunmuştum. Böyle bir iddianın yüksek risk payı taşıdığını hesaplayarak, olumlu sonuca yüzde 51 şans vermiş, tarafların çekişmeli konularda sonunda bir orta yol bulacaklarına bahse girmiştim...Ne mi kazandım? Doğru bir tahminde bulunmanın memnuniyeti dışında, asıl bunun ülkemiz için yeni ufuklar açacağı konusunda, güç kazanan umutlar... skohen@milliyet.com.tr ZAFER nidaları atmaya gerek yok, ama AB zirvesinden çıkan sonucu Türkiye için önemli bir başarı olarak selamlayabiliriz.