Artık gün geçmiyor ki, Filistin militanlarının İsraillilere karşı bir saldırısı olmasın ve İsrail askeri güçlerinin Filistinlilere karşı bir misillemesi gerçekleşmesin...
Son bir hafta içinde bölgede olup bitenler, bu kısır döngünün aşılamadığını, şiddet tırmandıkça da, kalıcı barış bir yana, gerçek bir ateşkesin sağlanması umutlarının dahi kaybolduğunu gösteriyor.
Şiddet zincirine her gün eklenen bir halka, iki tarafta da öfkeyi, nefreti ve intikam duygularını daha da körüklüyor.
Artık öyle bir noktaya gelindi ki, dış güçlerin (BM'nin, ABD'nin ve AB'nin) girişimleri de fayda etmiyor. İki tarafta da liderler sanki bu "felaket oyunu"nu sürdürmeye kararlı.
* * *
GEREKÇELER belli: İki taraf da, her kanlı olayın ardından aynı argümanlarını tekrarlayıp duruyor.
Şaron yönetiminin tezi şu: İsrail masaya oturmaya hazır; ama önce terör eylemlerinin tamamen durması lazım. Şaron bu "tamamen" terimi üzerinde ısrarla duruyor. Yani İsrail ancak "sıfır şiddet" noktasına ulaşıldığı zaman, barış sürecine dönecek... İsrail, Filistin örgütlerinin - çoğu zaman sivil hedeflere karşı - giriştiği saldırıların sorumluluğunu Arafat'a yüklüyor. İsrailliler, Arafat isterse, etkinliğini kullanırsa, bu örgütleri zapturapt altına alabileceği kanısında. Ama Şaron'a göre, Arafat'ın kurumları dahi terör kampanyasının içinde. (Son örnek: Silahlar gemisi)...
Filistin yönetiminin görüşü ise şöyle: Şaron, barış istemiyor, Filistin topraklarını işgal altında tutmayı amaçlıyor. İsrail ordusu, bazı terör eylemlerini bahane ederek, Filistin topraklarındaki kent ve kasabalara giriyor, Filistin halkına saldırıyor... Arafat masaya oturmaya hazır. Ama İsrail onu saf dışı etmiş bulunuyor. Ramallah'ta İsrail tanklarının gölgesinde yaşamaya zorlanan Arafat'ın hele bu durumda Filistin örgütlerini kontrol etmesi olanaksız...
Bu karşılıklı iddialar ve suçlamalar çerçevesinde, iki taraf da katı pozisyonlarını sürdürüyor ve böylece intifadanın başladığı günlerden itibaren giderek tırmanan şiddet kısır döngüsü bir türlü kırılamıyor.
* * *
BUNUN en tehlikeli yanı, her geçen günün bölgeyi barıştan daha da uzaklaştırması ve topyekün bir savaşa yaklaştırmasıdır.
İntifada son zamanlarda daha vurucu ve yaygın boyutlar almıştır. Bugün İsrail ile Filistin arasında gerçek bir savaş durumu vardır. Gerçi bundan önceki Arap - İsrail savaşlarından farklı olarak, klasik bir devletlerarası savaş değil bu (diğer Arap ülkeleri olaya karışmıyor). Ama, Filistinliler şimdi, "geliştirilmiş bir intifada"ya, yani fiilen iyi örgütlenmiş bir savaşa girişmiş bulunuyor. Buna karşılık İsrail de ağır ve sofistike silahlarını da kullanarak karşılık veriyor. Bu savaşı şimdi durdurmak - örneğin geçen yıla oranla - daha zor...
Bir başka sorun da, şiddetle geçen her günün, iki tarafta da kin ve nefreti artırması, dolayısı ile barışçı çözüm şansını (ve ileride iki ulusun huzur içinde yan yana yaşaması olanağını) yok etmesidir...
Bugün İsrail ve Filistin toplumlarında marjinal duruma gelmesi gereken militan veya aşırı unsurların seslerini daha çok yükselttikleri, halk kitlelerinin de onları desteklediği görülüyor. Bu, geçen yıl bu ölçüde tehlikeli bir noktada değildi.
Eğer bugün de bu gidişat durdurulamazsa, bu "felaket oyunu"nun sonu gelmeyeceği gibi bunun acısını iki taraf ile birlikte, bütün dünya çekecektir.