Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İLKE olarak herkes "genişleme"den yana. NATO'nun 16 üyesi, Doğu Avrupa ülkelerinin ittifaka katılması arzusunu paylaşıyor. Türkiye dahil, müttefikler bu konuda aldıkları bir kararla da, "genişleme politikası"nı prensipte benimsemiş bulunuyor.
ABD ve Almanya dahil belli başlı Batı Avrupa ülkelerinin başta Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti olmak üzere, eski Doğu Bloku ülkelerinin NATO'ya girmelerini istemelerinin nedenleri açık. Resmen beyan edilen başlıca neden, Avrupa güvenliği ile ilgili. Bu ülkeler NATO'ya katılırsa, hem kendileri, hem asli üyeler kendilerini daha güvenli hissedecekler. Rusya'nın ilerde yeniden Doğu Avrupa ülkelerini kendine bağlamak veya tehdit etmek olasılığı ortadan kalkacak. Moskova'nın olası yayılmacı emelleri frenlenecek.
Bir de açıkça beyan edilmeyen bir neden var: O da, NATO "büyükleri"nin kendi çıkar hesaplarıdır. ABD ve Almanya, Avrupa'nın "öteki yarısı" üzerindeki etkinliklerini korumak istiyorlar. Bunun bir yolu da, Doğu Avrupa ülkelerini NATO'ya almaktır...
* * *
NATO'nun genişlemesi lehinde gösterilen gerekçelerde bir mantık vardır kuşkusuz. Ancak, ABD dahil, birçok ülkede bu politikanın doğruluğu şu sırada enine boyuna tartışılıyor. Hatta denilebilir ki, genişlemeyi savunan resmi görüşe karşı muhalefet giderek yayılıyor.
Bu tepkinin dayandığı başlıca argümanlar şöyle:
* İttifaka ilk alınması düşünülen Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti, en az "Rus tehdidi" altında bulunan ülkeler. Moskova'nın esas baskısını hisseden (ve hatta Rusların hala kendi nüfuz alanları içinde gördükleri) ülkeler, Litvanya, Estonya ve Letonya'dır. Onların üyeliği ise henüz gündemde bile değildir.
* Rusya, Doğu Avrupa'nın NATO'ya girmesine şiddetle karşıdır. NATO'nun ve ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerin verdiği güvenceler ve ortak istişare mekanizması kurmak gibi ortaya attıkları çeşitli formüller, Moskova'yı tatmin etmiyor. NATO, bu itirazlara rağmen genişlemeye giderse, Rusya ile çok ciddi bir gerginlik dönemi başlayacaktır. Belki de gene soğuk savaş yıllarının havasına dönülecektir.
* Doğu Avrupa ülkelerinin NATO'ya alınması, onların siyasal ekonomik ve sosyal sorunlarının da, bu topluluğa taşınması demektir. NATO sorumluluk alanını genişletmekle, kendi bünyesinde yeni problemler ve hatta yeni uyuşmazlıklar ile uğraşmak zorunda kalacaktır.
* Eğer Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'ya karşı bir "tampon" olarak düşünülüyorsa, bunun en iyi yolu bu ülkeleri NATO'ya almak değil, NATO'nun Rusya ile birlikte güvenliğini garantileyecekleri bir "tarafsız bölge" oluşturmaktır. Bu, "genişleme"nin aksine, Avrupa'nın yeniden bölünmesini ve kamplaşmasını önlemiş olacaktır...
NATO'ya yeni üyelerin alınması, ulusal meclislerin onayını gerektiriyor. Washington'da analistler, ABD Kongresi'nin bu onayı verip vermeyeceğinin belli olmadığını, birçok ünlü senatör ve temsilcinin bu politikaya karşı çıktığını belirtiyorlar...
* * *
TÜRKİYE bu gelişmeleri iyi değerlendirmek durumundadır. Çünkü Ankara, genişlemeye karşı "veto"sunu kullanma yönünde bir taktik uygulamayı deniyor.
Dışişleri Bakanı Çiller'in ifadesi ile, AB - ve BAB - Doğu Avrupa ülkelerini üye kabul ederken Türkiye'yi dışlarsa, Ankara da NATO'nun genişlemesini engelleyecek. Önceki günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, "NATO kartı" ile AB kumarını oynamak çok riskli. Bu oyun hüsranla sonuçlanabilir...
Bu konu tartışılırken, bir de genişleme politikasını Türkiye açısından doğru dürüst değerlendirmek gerekir. Gerçekten bu politika Türkiye'nin çıkarlarına ne kadar uygun düşer? Gerçi genelde öne sürülen güvenlik mülahazaları, Türkiye için de geçerlidir. Ama Rusya'nın nasırına basmak Türkiye'nin ne kadar işine gelir? Böyle bir gerginlik Ankara'nın kuzey komşusu ile ilişkilerini ve bölge politikasını ne şekilde etkiler? Ayrıca NATO'da tüm dikkatlerin ve yardımların Doğu Avrupa'ya yönelmesi, kanat ülkesi olarak Türkiye için ne sonuçlar yaratacak?
Bütün bunları iyice düşünüp tartışmak gerek. En az diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi...