Sami KOHEN
AVRUPA'ya "Kürt göçü", zamanımızın çok boyutlu, kompleks sorunlarının bir örneğini daha gözlerin önüne seriyor.
Bu akını tek bir nedene bağlamak bu bakımdan yanlış. Aynı şekilde olayın sorumluluğunu sadece bir tarafa yüklemek de doğru değil.
Bu nedenle sorunun çözümü, olayın tüm boyutlarının ele alınması ve çok çok yanlı bir işbirliğinin gerçekleşmesi ile mümkün olabilir.
Diğer bir deyişle, Türkiye "Bu İtalya'nın ve diğer Avrupa ülkelerinin problemidir, biz karışmayız" veya Avrupalılar "mesele Türkiye'den çıkıyor, bu işi o halletsin" diyemez... Dediği takdirde sorun daha büyüyecek, sonuçları daha ağır olacaktır...
* * *
SORUNUN bir boyutu, "örgütlü suç" yani adam kaçırma olayıdır. Kuzey Irak'tan veya Güneydoğu Anadolu'dan Avrupa'ya göç etmek isteyenler, suç şebekelerinin kucağına kolaylıkla düşüyorlar. Bu şebekelerin büyük kısmı Türkiye'de faaliyet gösteriyor. Bunun bir uzantısı da Yunanistan'da.
Türkiye'den adam kaçırma, aslında yeni bir olay değil. Öteden beri Kuzey Irak'tan, hatta bazı Asya ülkelerinden - ve tabii doğrudan doğruya Türkiye'den - böyle bir "insan ticareti"nin yapıldığı biliniyor.
Ama her nedense, Türk makamları bu konuda gereken duyarlılığı göstermemiş, bu şebekeleri görmezlikten gelmiş ve Türkiye'nin adeta "mülteci ihraç eden ülke" durumuna gelmesine izin vermiştir.
Tabii şimdi olay büyüdüğü için hükümetin de talimatı ile, meselenin üstüne gidiliyor. Ve görüldüğü gibi, sorumlular ve kaçaklar kolaylıkla yakalanıyor.
Dün Roma'da Türkiye'nin de katıldığı emniyet müdürleri toplantısından sonra herhalde gerekli önlemler daha dikkatle uygulanacak.
Bunun için mutlaka yasal düzenlemelerin yapılması, bazı ülkelere vize uygulanması, giriş - çıkışların ve özellikle denizlerin, sınır bölgelerinin sıkı şekilde denetlenmesi gerekiyor.
* * *
OLAYIN diğer bir boyutu, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine ulaşmayı başaranların statüsü ile ilgilidir. İtalya'nın son olaylarda, Kürt sığınmacıların bir kısmına siyasi iltica hakkı vermek eğilimini göstermesi, fırtına kopartmıştır. Bir kere Almanya gibi göçmen istemeyen ülkeler sığınmacılara siyasal statü verilmesinden yana değiller. Onlar Kürt akınını daha özendireceğini anlıyorlar.
Konu, AB içinde Schengen anlaşmasının uygulanışına ilişkin sürtüşmelere yol açıyor. Bu anlaşmanın öngördüğü serbest dolaşım ve sınırlarda kontrollerin kaldırılmaması şimdi kısmen askıya alınıyor. En azından İtalya sınırı, komşuları tarafından daha sıkı denetim altına alınıyor.
Türkiye'yi esas ilgilendiren boyut ise, "Kürt sığınmacıların sorunu"nun Türkiye aleyhinde bir siyasal meseleye dönüşmesi olasılığıdır. Nitekim bazı Avrupalı yetkililer ve birçok Avrupa gazeteleri şimdiden "Kürt davası"nın savunuculuğunu üstlenmiş bulunuyorlar. Bunlar, göçün nedenini Kürtlerin sadece Kuzey Irak'ta değil, Türkiye'de de baskı altında bulunmasına bağlıyorlar ve Ankara'nın Kürt kökenli vatandaşlarına siyasi haklar vermesi gerektiğini öne sürüyorlar.
Bu arada tabii PKK ve Avrupa'daki uzantıları bu fırsatı değerlendirip yoğun bir kampanya açmış bulunuyor.
Medyaya yansıyan bu kampanya karşısında ne yazık ki, Türkiye gereken varlığı ve dinamizmi göstermiyor. Oysa Avrupa'daki temsilcilerimizin şu sırada (klişe laflarla değil, inandırıcı argümanlarla) bu kampanyaya karşılık vermesi gerekiyor...
* * *
OLAYIN bir başka boyutunu da, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri oluşturuyor. Kuşkusuz bu göç, Türkiye'nin imajı kadar bu ilişkilere de gölge düşürüyor. Hatta AB içinde, Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmesi halinde Türkiye'den büyük bir insan akını başlayacağı endişesini dile getirenlere malzeme sağlıyor.
Ancak bu olay bazı Avrupalılara, Türkiye'nin AB dışında tutulmasının sakıncalarını da hatırlatıyor. "Financial Times'in belirttiği gibi, AB'nin çıkarı, bu gibi sorunları halletmek için Türkiye ile daha yakın işbirliği yapmak ve dolayısı ile onu genişleme süreci içine almaktır.
Bu olay vesilesi ile belki AB Türkiye'nin değerini daha iyi anlar...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr