Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“AB’de ‘hayır’ı kesin bir yanıt (veya son söz) olarak algılamayın!..” Bu sözü İngiliz yetkilileri, Türk meslektaşlarıyla görüşmelerinde sık sık söylerler. İngiltere’nin AB ile üyelik müzakereleri sürecinde Fransa iki kez vetosunu kullanmıştı. İngilizler bu “hayır”a rağmen yollarına sebatla devam ettiler ve sonunda AB’ye girdiler. Bu yüzden İngilizler, AB’de “hayır”ın nihai karar olarak kabul edilmemesini hep tavsiye ederler.
Şimdi AB yetkilileri de, farklı bir konuda da olsa, İrlandalıların Lizbon Antlaşması’na “hayır” demesine karşı aynı tavsiyeyi tekrarlıyorlar. Yani, bunun “son söz” olarak algılanmaması gerektiğini belirtiyorlar.
Nitekim AB dışişleri bakanlarının Lüksemburg’daki toplantıda vardıkları karar bu doğrultuda.
Evet, İrlandalıların “hayır” demesiyle Lizbon Antlaşması bir darbe yedi. AB şimdi yeni bir krizle uğraşmak zorunda. Ama bütün kafa karışıklığına rağmen, Birlik Lizbon Antlaşması’nı canlı tutmaya çalışacak ve herhalde sonunda buna bir çare bulacak...

Çeşitli seçenekler
Bu çare ne olabilir? Açıkçası AB’nin elinde hazır bir “B Planı” yok. Ama önünde çeşitli opsiyonlar var.
-  Bu seçeneklerden biri, İrlanda’nın ikinci kez referanduma gitmesidir. Ancak bu rağbet görecek bir opsiyon değil. Yeni bir referandum, hem İrlanda hükümetini zora sokacak, hem de sandıktan tekrar “hayır” çıkarsa, AB’yi felce uğratacak...
-  Diğer bir seçenek AB’nin bir “ek protokol” veya deklarasyonla, İrlanda’ya Lizbon Antlaşması bağlamında, bazı garantiler vermesidir. Yani örneğin İrlandalıların hassas olduğu kürtaj, vergi ve tarafsızlık konularında bazı muafiyetler veya ayrıcalıklar tanımasıdır.
-  Bir başka seçenek de, AB’nin “iki vitesli” bir strateji benimsemesidir. Buna göre, AB içinde Lizbon Antlaşması doğrultusunda “entegrasyon”u hayata geçirmek isteyenler, yollarına devam edecek; istemeyenler ise bunun gerisinde kalacak ve o zaman bazı süreçlere ve mekanizmalara katılmayacak...
-  En çok endişe edilen olasılık, İrlanda’nın “hayır”ının bir “zincirleme” etkiye yol açması, yani zaten birtakım tereddütleri bulunan İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, İsveç gibi ülkelerin de (parlamentolarının kararıyla) Lizbon Antlaşması’nı reddetmesidir. Bu gerçekten antlaşmaya öldürücü bir darbe indirebilir. O zaman AB’nin kendisini yeniden yapılandırmak için işe sıfırdan başlaması gerekir ki, bu da onun “küresel bir güç” olma şansını da adamakıllı zayıflatır...
Şimdi bütün çabalar, böyle bir duruma düşmemek için uygun ve pratik bir yol bulma yönünde...

Esas tehlike
İrlanda’nın “hayır” demesinin Türkiye-AB ilişkilerine olası etkisi de, AB’nin bu krizden nasıl çıkacağına bağlı.
Aslında bu aşamada Türkiye’nin müzakere sürecinin bundan etkilenmemesi gerekir. Nitekim Komisyon üyesi Olli Rehn de bu konuda herhangi bir değişiklik olmadığını belirtti. Zaten uzun müzakere süreci çok ağır işliyor. Kısa vadede bunun kesintiye uğraması tehlikesi, İrlanda’nın “hayır”ından çok, Türkiye’de “parti kapatma”olayından kaynaklanıyor...
Ancak AB, bu krizi atlatamazsa ve gerçekten Lizbon Antlaşması rafa kaldırılırsa, Türkiye’nin üyelik perspektifi büsbütün sarsılabilir. O takdirde Sarkozy gibi düşünenler için, “genişleme”yi durdurmak ve Türkiye’yi dışlamak fırsatı doğmuş olacaktır.
Ne var ki, iş bu kritik noktaya vardıktan, yani Lizbon Antlaşması gömüldükten sonra, AB de artık olması istenen o güçlü ve etkin AB olamaz...