Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       TÜRKİYE ile Yunanistan arasında "ikinci kanaldan" bir yumuşama sağlamak için çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve ünlü aydınlardan işadamlarına kadar çeşitli etkin kişilerin son zamanlarda çabalarını yoğunlaştırdıklarını görüyoruz.
Bu, "birinci kanal"daki, yani resmi politikadaki tıkanıklığın bir sonucu olsa gerek.
Oysa her iki ülkede de, gerginliğin ve hele sıcak bir çatışmanın büyük bir felaket olacağını farkeden pek çok insan var. Bu insanlar da elbet kendi uluslarının çıkarlarının bilincindeler. Yalnız onları "ikinci kanaldan" harekete geçmeye iten düşünce şudur: Madem ki sorunlar çözümlenemiyor, hiç olmazsa barış bozulmasın, sürtüşme tehlikesi asgariye indirilsin, halklar yakınlaşsın. Sonuçta iki tarafta da öyle bir ortam oluşsun ki, politikacılar, yöneticiler, politikalarını uzlaşma yönünde şekillendirmeyi düşünsün ve bunu yaparken "kamuoyu buna ne der" gibi bir kuşkuya kapılmasın.
Diğer bir deyişle ilişkilerin normalleşmesinde, "yukarıdan aşağı"ya bir hareket olmayınca, "aşağıdan yukarı yönde bir akım başlıyor...
* * *
SON zamanlarda bu harekete sayıları artan kuruluşların ve şahsiyetlerin katılmaya başlaması, bu ihtiyacın her iki toplumda da giderek hissedildiğini gösteriyor.
Geçen hafta UNESCO'nun gözetiminde Paris'te 26 Türk ve Yunan gazetecisinin bir toplantısı düzenlendi. Daha önceki hafta Türk ve Yunan hanım aydınlar, Kadınlararası Barış Girişimi için Bodrum ve Kos'ta bir araya geldiler. Bu yılın başlarında İstanbul'da, Atina'da, Selanik'te ve İzmir'de çeşitli alanlarda isim sahibi olan Türkler ve Yunanlılar toplantılar ve seminerler düzenlediler.
Gerçekten son zamanlarda bir kısmı birbirinin benzeri olan girişimler o kadar yoğunlaştı ki, bu gidişle galiba bütün bu çalışmaları ortak bir program çerçevesinde toparlayacak bir "Koordinatör"e ihtiyaç olacak!..
Bu çalışmaların sonuncusu, bizim de katıldığımız Londra'daki iki günlük bir konferanstır. "Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü" adlı 160 yıllık prestijli bir araştırma kurumunun şemsiyesi altında yapılan bu toplantılara, aralarında asker, diplomat, işadamı, akademisyen, yazar olarak 18 Türk ve Yunanlı ve ayrıca Enstitü'nün beş yetkilisi katıldı.
Katılmacılar, serbest bir tartışma ortamı içinde, sivil toplum olarak, iki ulus arasında daha iyi bir anlayışın ve daha dostane bir havanın oluşması için ne gibi pratik önlemler alınabileceğini görüştüler. Ve sonunda, bu yönde bir dizi karar aldılar. Kurulan çalışma grupları, bu kararların kağıt üstünde kalmamasını ve çeşitli projelerin süratle hayata geçirilmesini sağlayacak...
* * *
TOPLANTILARDA dile getirilen ve tartışmaya açılan sorulardan biri de bu idi: Siyasi irade olmadan, iki ülke arasında ilişkiler düzelebilir mi?
Kuşkusuz, sorunların çözümü ve uzlaşma için, iki tarafta da siyasi iradenin - ve cesaretin - var olması çok önemli. Ne yazık ki, şu anda böyle bir hava yok. Peki, sivil toplum kuruluşları ve birkaç ünlü isim, bu havayı düzeltebilir mi? Eğer bu kuruluş ve kişiler yeterince irade ve cesaret gösterirlerse, en azından havanın daha da bozulmasını önleyebilirler, "yukarıya" ilham verici, teşvik edici mesajlar verebilirler.
Londra'da katıldığımız toplantıda hiç olmazsa bu ortak görüşlerin kavgasız gürültüsüz ortaya çıkmış olması, aslında kendi başına olumlu bir mesaj...
Ancak bu girişimlerin gerçekten etkin olması için en önemli şart da, bu iyi niyetli çabaların sonuna kadar sürdürülmesidir. Geçmişte iyi başlayan benzer bazı girişimlerin "yukarıdan aşağıya" gelen baskılar veya "aşağıdan yukarıya" çabalardaki aksamalar yüzünden, sonuç vermediği görülmüştür. Umarız bu kez durum farklı olur...


Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr