Türkiye'nin AB ile üyelik müzakereleri 2003'te başlayabilecek mi?
Ankara'nın belirlediği hedef - ve tarih - bu. Dün AB Komisyonu yetkilisi Günter Verheugen ile Ankara'da görüşen Dışişleri Bakanı İsmail Cem bu yıl işlerin hızlandırılması gereğini vurguladı ve 2003'te de müzakere süreciyle ilgili kararın verilebileceğini söyledi...
Önceki gün Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz da 2003'ün belirleyici bir tarih olduğuna ve bu bakımdan "trene yetişme"nin şart olduğuna işaret etti...
Türkiye'nin böyle bir hedef belirlemesi ve buna ulaşmak için kendisine düşenleri hızla gerçekleştirmeye çalışması kuşkusuz çok iyi. Ancak AB'nin gözünde kriterlerin ve koşulların tam olarak yerine getirilmesi üyelik müzakereleri takviminin saptanmasından daha önemli.
Nitekim Verheugen de dün, Türkiye'nin daha ileriye gitmesi gereğini belirtti ve üyelik için bir "yarış arabası gibi" hız yapmanın şart olmadığını ekledi...
* * *
TÜRKİYE'nin 2003 hedefi dün İstanbul'da düzenlenen "Türkiye - Fransa Stratejik Buluşması" adlı toplantıda tartışıldı.
Fransa'nın kalbur üstü diplomatları ve stratejistleri ile yaptığımız "beyin fırtınası"nda Türk tarafı, AB ile müzakere sürecinin 2003'te belirlenmesinin önemini anlattı. Ancak AB ile yakından ilgili Fransız diplomatları ve uzmanları, tarih konusunun o kadar önplana çıkarılmaması gerektiğini, 2003 için yapılan tahminleri fazlaca iyimser bulduklarını açıkça söylediler. Bir diplomat şöyle konuştu: "2003'te böyle bir karar alınabilir. Bu imkansız değil. Ama her şey Türkiye'nin siyasal ve ekonomik ölçülere uymakta göstereceği performansa bağlı.
Bundan çıkan mana şu: AB 2003'ün belirleyici tarih olup olmayacağı konusunda emin değil. Hatta samimi konuşmalarda bunun olamayacağı da söyleniyor. Ancak, bu yıl içinde Türkiye AB'nin belirlediği tüm şart kriterleri ve şartları yaşama geçirebilirse, bu mümkün olabilir...
* * *
ŞARTLARDAN biri de Kıbrıs. Bunu Verheugen dünkü demecinde tekrarladı. Konu dünkü "Stratejik Buluşma" sırasında da enine boyuna tartışıldı.
Fransız tarafı 2002'nin sonunda Kıbrıs'ın üyeliği ile ilgili kararın kesinleşeceğini yani çözüm olmazsa sadece Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınacağını söyledi. Türk tarafı ise, bunun adada ve bölgede vahim sonuçlara (hatta bir "felakete") yol açabileceği uyarısında bulundu...
Türk yetkililerine göre, AB'nin çözüm olsun olmasın, Güney Kıbrıs'ı alacağını beyan etmesi Rumları cesaretlendiriyor, bu da anlaşma şansını zayıflatıyor... Fransız diplomatları ise, aksine "AB faktörü"nü her iki tarafı uzlaşmaya teşvik eden bir etken olarak görüyorlar...
* * *
İSTANBUL'daki İKÖ - AB Forumu sırasında sohbet etmek fırsatını bulduğum Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Yuanis Kasulides'ten dinlediklerim de, gerçekten Rum tarafının AB üyeliğini "cepte" saydığını ve adanın yarısını da temsil etse, mutlaka Avrupa'da yerini almayı hedeflediğini ortaya koydu. Öyle görünüyor ki, Rum tarafını AB'ye girdikten sonra KKTC'nin Türkiye ile daha da "entegre" olması gibi uygulamalar da pek kaygılandırmıyor. Yani iş o noktaya geldikten sonra, Rum yönetimi Kuzeyi gözden çıkarabilir de...
Ama, dünkü Türk - Fransız toplantısında değinilen böyle bir politikanın "olası vahim sonuçları", gerek Klerides yönetiminin, gerekse AB yetkililerinin kafasında ne kadar yer alıyor ve onları ne kadar düşündürüyor, bilemiyoruz...