Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


AVRUPA Birliği'nin başkanlık görevi, altı ayda bir değişir. Bu yılın ilk döneminde bu makamda bulunan İsveç, 1 Temmuz'dan itibaren koltuğunu Belçika'ya bırakmış bulunuyor.
AB'nin politikalarını Komisyon, Bakanlar Konseyi gibi organları belirler. Ancak dönem başkanları da yönlendirici bir rol oynarlar, öncelikleri saptamakta ve yeni stratejiler oluşturmakta etkili olurlar.
Türkiye açısından başkanlık mevkiine oturan başkanın AB - Ankara ilişkilerine ve karşılaşılan sorunlara bakış açısı önem taşır. Bu bakımdan görevin İsveç'ten Belçika'ya geçmesinin olası etkilerini incelemekte yarar var.
* * *
YIL başında İsveç başkanlığı devraldığı zaman, açıkçası Ankara'da bazı kaygılar vardı. Bu Kuzey ülkesinin demokrasi ve insan hakları konusundaki duyarlılığı nedeni Türkiye - AB ilişkilerinde bazı zorlukların çıkacağı söyleniyordu.
Aslında öyle olmadı. Gerçi İsveç zaman zaman Türkiye'ye karşı eleştirilerini dile getirdi; ama bunu çoğu kez ikili temaslarda ve yumuşak bir üslupla yaptı. İsveç'in başkanlığı süresince, Türkiye'nin AB ile yakınlaşması yönünde önemli adımlar atıldı. Katılım Ortaklığı Belgesi'nin ardından Ulusal Program ilan edildi. Ankara ile AB arasında görüşmeler yoğunlaştı.
Bu süreçte İsveç'in gerçekten Türkiye ile yakın işbirliğine girdiği ve korkulduğu gibi "mesele çıkarmadığı" görüldü...
* * *
BELÇİKA'nın başkanlığı dönemi nasıl geçecek?
Önümüzdeki altı ay, AB'nin genel politikasında olduğu kadar Türkiye - AB ilişkilerinde de zor kararların verilmesini gerektirecek bir dönem olacak.
Türkiye'yi ilgilendiren konuların başında "Avrupa ordusu" diye bilinen AGSP'nin operasyonal hale getirilmesi (1 Ocak 2002'de), Kıbrıs'ın üyeliği ile ilgili müzakerelerin son aşamasına girmesi, Türkiye ile müzakere öncesi "tarama süreci"nin başlatılması gibi sorunlar geliyor.
Fransa gibi AGSP'nin gerçekleşmesini mutlaka isteyen Belçika'nın hem Türkiye'nin itirazlarına, hem de AB'nin isteğini dikkate alan uzlaşıcı bir formül arayışına aktif bir katkı getirmesi bekleniyor. Bu konunun yıl sonuna kadar bir sonuca bağlanması zorunluğunun baskısı herhalde giderek hissedilecek.
Kıbrıs konusunda, açıkçası Belçika'nın kendi inisiyatifi ile yapabileceği fazla bir şey yok. Eğer BM'nin sorumluluğundaki görüşmeler tekrar başlarsa, AB de rahatlayacak. Ancak birliğin Kıbrıs'ın üyeliği ile ilgili kararı vereceği tarih bir yıl sonra olduğuna göre, Belçika en azından zamanla yarışmak zorunda kalmayacak. Ve dolayısı ile Ankara da fazla sıkışmayacak...
* * *
AB'li diplomatlar, Belçika'nın Türkiye'nin üyeliğine (tabii belirli kriterlere uyması koşulu ile) sıcak baktığını anımsatıyorlar ve onun başkanlık döneminde bu yönde bazı ilerlemeler kaydedilebileceğini de belirtiyorlar.
Kasım ayında yayımlanacak İlerleme Raporu işlerin ne yönde gideceğinin işaretini verecek. Türkiye'nin müzakere öncesi aşama olarak gördüğü "tarama süreci"nin başlayıp başlamayacağı da bu dönemde belli olacak.
Bir Türk yetkilisinin deyişi ile, Belçikalıların kreatif katkısı ile, önümüzdeki 6 ay, Türkiye - AB ilişkilerinde bir "ilerleme dönemi" olabilir...