İRAN'ın Ankara Büyükelçisi Bagheri, aslında Tahran'ın resmi görüşlerini dile getirdi. Sırf kişisel düşüncelerini ifade etmedi. Hükümetinin politikasına ters düşen birşey söylemedi...
İranlı diplomatın gafı, "diplomatik" hareket etmemesi, Sincan Belediyesi gibi militanlığı ile tanınan bir yerel yönetime sempatisini gösterererk "Kudüs Gecesi"nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin iç ve dış politikasına dil uzatmasıdır.
Büyükelçi Bagheri, bu vahim "davranış hatası" yüzünden, Türk diplomasisinin, siyasilerinin, basınının ve kamuoyunun sert tepkisine hedef oldu.
Büyükelçinin sözlerinde Dışişleri Bakanlığı'nın protestosuna yol açan iki önemli nokta var: Birincisi, şeriatla ilgili değerlendirmesidir. Bagheri, "Kudüs Gecesi"ni, İran'ın "fundametalizm" veya şeriat ile ilgili görüşünü yansıtmak için, bir fırsat olarak kullandı. Laik Türkiye'de - hele şu sırada - bu konuda duyulan büyük hassasiyeti bile bile...
İkinci husus, büyükelçinin ABD ve İsrail ile işbirliği yapan ülkelerin Allah tarafından cezalandırılacağı cümlesini de kapsayan ağır suçlamasıdır. Ankara'da 8 yıla yakın bir zamandır görev yapan ve Türk dış politikasının yönünü de gayet iyi bilen İranlı diplomatın bu sözlerle kimi kastettiği açık...
Dışişleri Bakanlığı işte bu iki noktada, Bagheri'yi hem rejim konusunu deşerek Türkiye'nin iç işlerine karıştığı, hem de dost ülkelerle ilişkilerine karşı ağır sözler sarfettiği için protesto etmiştir.
Büyükelçinin bu şikayeti ve protestoyu sadece Dışişleri Bakanlığı içinde değil, dışında da gazetecilerle sohbetinde kabaca reddetmesi, işlediği gaflara bir yenisini eklemiş ve tabii havayı daha da gerginleştirmiştir...
* * *
BU olay, İran'ın görüş ve inançları konusunda eski alışkanlıklardan bir türlü vazgeçmediğini bir kez daha ortaya kuydu. İranlılar çeşitli düzeyde ve her fırsatta kendi tezlerini ve davranışlarını, Türk - İran ilişkileri platformuna taşımaktan çekinmiyorlar. Bunu İran liderlerinin - ve yanındakilerinin - Ankara'yı ziyaretlerinde de gördük...
Büyükelçi Bagheri'nin Sincan'a gidip Türkiye'deki rejimi ve Türk dış politikasını hedef alan sözleri (dolaylı ifadelerle söylenmiş de olsa), Tahran'ın resmi politikasını yansıtıyor.
Bu bakımdan Ankara'nın buna tepki göstermesi yerindedir.
Bu tepki, herşeye rağmen, Türkiye'nin "resmi politikası"nın hassasiyetle eski çizgisini koruduğunu ortaya koymuştur.
Büyükelçiyi protesto etmek ve bu olayda Tahran'a karşı reaksiyon göstermek girişimi tamamen Dışişleri Bakanlığı'na aittir. Yani bu inisyatifi Bakanlık kadrosu (Bakan'ın bilgisi dahilinde) almıştır.
İran Büyükelçisi'nin de bulaştığı Sincan skandalı aslında, yerel Refah yöneticilerinin sahnelediği gösterinin sonucudur. "Kudüs Gecesi" adı altında düzenlenen gösteri ile, bir yandan dış politika, bir yandan da (ve özellikle) iç rejim konusunda bazı mesajlar verilmek istenmiştir.
Toplantıda Hizbullah ve Hamas gibi örgütlerin liderlerinin dev portrelerinin asılması ve gösterilen filmde Yaser Arafat'ın görülmesi üzerine onu lanetleyen sözler sarfedilmesi, gösteriyi düzenleyenlerin ve buna katılanların militanlığını gözlerin önüne sermiştir...
* * *
BÜTÜN bunların Türkiye'nin "resmi politikası"na karşı olduğu ve dış ilişkilerine zarar verebileceği açıktır. Ancak önemli olan, Refah Partisi yönetiminin bu olay karşısındaki tutumudur.
Erbakan başta olmak üzere Refah liderleri Sincan'da sergilenen senaryoya karşı net biçimde bir tavır ortaya koymalıdır. Bu, son günlerde laiklik ve rejim konusundaki tartışmaların - ve duyulan endişelerin - yatışmasına yardımcı olabilir...
Aynı şekilde, İran Büyükelçisi'ne karşı tepkiyi sadece diplomasi kadrosu değil, bizzat hükümet dile getirmeli, yani Ankara sesini daha gür şekilde Tahran'a duyurmalıdır...
Bu iş de, İranla iyi ilişkiler kurmak için çalışan Başbakan Erbakan'a düşmez mi?