Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Onun arkasından ağlayanlar da var, sevinenler de...Cenazesi dahi bu cepheleşmenin bir göstergesi: Onu toprağa vermek için devlet töreni yapılmadı; ama Harp Akademisi'nde üst düzey komutanların katılımıyla bir askeri merasim düzenlendi.Şili basınında dün yer alan başyazılar da bu kutuplaşmayı gösteriyor. "La Hora" gazetesinin belirttiği gibi, Pinochet ile ilgili duygularda "Bir orta yol yok. Ya seversin ya da nefret edersin"!"Sevenler", General'in 11 Eylül 1973'te Salvador Allende rejimini devirip Şili'yi "komünizmden ve anarşiden kurtardığı"na ve onun 17 yıllık yönetiminin de ülkeye huzur ve istikrar getirdiğine inanıyorlar."Nefret edenler" ise Pinochet'nin demokrasiyi ve popüler bir lideri yok edip ülkeyi baskıyla, cinayetler ve işkencelerle on binlerce masum kişinin hayatını alarak yönetmekle suçluyorlar.Herhalde bunun hükmünü tarih verecek. ESKİ Şili diktatörü Gen. Augusto Pinochet'nin ölüsü dahi milletini bölmüş bulunuyor. Şili'yi çeşitli aşamalarda üç kez ziyaret etmiş bir gazeteci olarak, bu 16 milyon nüfuslu ülkenin yakın geçmişte rejim ve liderler konusunda hep bölündüğünü gözledim.Salvador Allende, 1970'te seçim yoluyla iktidara gelen ilk solcu lider olarak halkının geniş desteğini kazanmıştı. Ama, gerek ABD'nin (CIA'nın) kışkırtıcı faaliyetleri, gerekse iyi yönetilemeyen ekonominin yarattığı büyük sıkıntılar, sokak gösterilerine ve "tencere protestoları"na yol açtı. Bu da General Pinochet için Allende'nin bulunduğu La Moneda Sarayı'nı bombalayıp iktidarı ele geçirmesi için elverişli bir ortam oluşturdu.Pinochet'nin iktidara gelişinin 10. yıldönümünde (1983'te) Santiago'daki ihtişamlı törenleri ve diktatörün "yolumuzdan ayrılmayacağız" mesajını veren uzun konuşmasını izlemiştim. O günlerde, rejimin katılığına rağmen, üniversitelerden gecekondu mahallelerine kadar, çeşitli kesimlerde artan bir muhalefet kendini belli ediyordu. Bir akademisyen bana şöyle demişti: "Eskiden Pinochet'siz Şili'de yaprak oynamaz deniyordu. Şimdi oynamaya başladı."Nitekim bu hava, Pinochet'nin nihayet 1990'da başkanlıktan çekilmesine yol açtı.Her şeye rağmen, Şili, 1980'lerin istikrar ve ekonomik reform döneminden de yararlanarak, 1990'lardan itibaren hızlı bir "demokratikleşme ve kalkınma" aşamasına girebildi. Hatta bu konuda gösterdiği yüksek performans sayesinde Latin Amerika'da bir "model ülke" oldu. Eski huylar Latin Amerika'da 1970'li ve 1980'li yıllar, askeri darbelerin birbirini izlediği, diktatörlerin işbaşına geldiği bir dönemdi.1980'lerin sonlarında ve 1990'larda bölgede "demokrasi rüzgârları" esmeye başladı. Birçok Latin Amerika ülkesinde sivil politikacılar sandık yoluyla işbaşına geçtiler. Bu dönemde çoğu bölge ülkesinde serbest piyasa ekonomisiyle kalkınma stratejileri yaşama geçirildi...Ve 2000'lerin ilk yıllarında Latin Amerika'da "sol rüzgârlar" esmeye başladı. Nitekim halen de bu rüzgârlar hemen hemen bütün bölgeyi kaplıyor. Bazısında -Venezuela, Bolivya gibi- sert ("radikal"), bazısında ise -Şili, Arjantin, Brezilya gibi- daha yumuşak ("ılımlı") olarak esiyor...Bizden uzak görünse de, Güney Amerika'daki bu yeni akımlar dikkatle izlenmeye değer... skohen@milliyet.com.tr Yeni akımlar