Irak’a karşı olası savaşın postal seslerinin daha yakından duyulduğu şu sırada, keşke böyle bir savaş çıkmasa diyoruz... Aynı şekilde, ille de bu savaş olacaksa, keşke Türkiye buna bulaşmasa diye düşünüyoruz...
İdeali olan bu tabii. Ama ne yazık ki, gerçekler farklı.
"Savaşa hayır" demekle, Bush’u ve Saddam’ı niyetlerinden vazgeçirmek mümkün mü? ABD Irak’ı vurmayı aklına koymuşsa - ki öyle görünüyor - onu kim durdurabilir? BM mi? AB mi? Arap Birliği mi? Türkiye mi?..
Türkiye’nin böyle bir savaşın tamamen dışında kalması da mümkün mü? Diğer bir deyişle Ankara bu durumda "karışmama - bulaşmama" politikasını izleyebilir mi? Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nda izlenen "tarafsızlık" politikası gibi...
Bugünkü şartların çok farklı olduğunu unutmamalı. Ankara şimdi daha çok böyle bir savaşın "tamamen dışında kalma"nın sakıncalarını düşünmek zorunda. Tabii "en az ölçüde içinde olmak" koşulu ile...
***
TÜRKİYE’nin olası bir savaşın içinde mi olması, veya dışında mı kalması tartışmaları yapılırken, mutlaka ABD’nin Irak’ı vurmakta neden bu kadar istekli davrandığını dikkate almak lazım.
Washington’da resmi ağızların sürekli tekrarladığı sebep, Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip olması ve bunun hür dünya için büyük bir tehdit oluşturduğudur. Bu gerekçe (sözü geçen silahların teröristlerin eline geçmesinden korkulduğu halde) nedenlerden ancak biri olarak görünüyor. Bir diğer neden de, petrol kaynaklarının kontrol altına alınması ile ilgili. Ama ABD’nin esas amacı, çok daha büyük ve iddialı. Washington bütün bölgede bir "yeni düzen" kurmak istiyor. Bu onun stratejik çıkarlarına uygun düşecek rejim değişikliklerini de içeriyor. Bunun anlamı Saddam gibi engellerin ortadan kaldırılmasının ardından, bölgede ABD etkinliğinin gerçekleşmesidir.
İşte ABD’nin Irak’a karşı girişmeyi planladığı askeri operasyonun esas - ve daha uzun vadeli - hedefi bu.
Durum bu olunca Türkiye, bu stratejinin neresinde olması gerektiğini gerçekçi ve pratik bir yaklaşımla değerlendirmek durumundadır...
***
ANKARA’da siyasi ve askeri yetkililerin son günlerde yaptığı "durum muhakemesi"nde, olası bir Irak savaşının tamamen dışında kalmamak eğiliminin ağır basmasına şaşmamak lazım.
Türkiye’nin orta ve uzun vadeli siyasal, stratejik ve ekonomik çıkarları açısından, "dışında kalma"nın sakıncaları, avantajlarından daha fazla olarak görünüyor.
Ankara’nın ABD’ye bu savaşta kendi safında yer alması talebine "hayır" demesi, her alanda çok ihtiyacı olan "Amerikan desteği"ni kaybetmesine yol açar ki, bu Türkiye’nin aleyhinde ciddi sonuçlar yaratır.
Ama mesele sadece ABD’ye "bağımlılıkötan ibaret değil. Yukarıda belirttiğimiz gibi, ABD’nin askeri müdahalesi bölgenin yeniden şekillenmesine yönelik bir harekettir. İşte Türkiye bu sürecin dışında kalamaz. Gerçekte, Ankara Irak - ve özellikle Kuzey Irak’ın - yeniden yapılanmasına seyirci kalabilir mi? Bunu oluşturacak mekanizmada, ABD’nin "stratejik partneri" olarak yer alması kendi çıkarları açısından şart değil mi? Ayrıca Türkiye’nin ileride bölge için belirlenecek stratejilere de, "bölgesel bir güç" olarak katılması gerekmez mi?
O halde Türkiye’nin bu oluşumdaki - kerhen de olsa - yeri belli. Bütün mesele, olası savaşta "ne ölçüde" yer alacağıdır. Ankara’nın gönlünde yatan, "sınırlı katkı"dır. Bu ABD’yi ne kadar tatmin eder? Bir "orta yolöda anlaşma sağlanabilir mi?
"Keşke"leri bırakıp şimdi buna bakmalı...
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025