Sami Kohen
AB konusunda olduğu gibi, BAB konusunda da sağlanan kazancı ne küçümsemeli, ne de abartmalı.
Bu iki "kardeş" Avrupa kuruluşu gerçekte Türkiye'yi tam üye olarak kabul etmiyor, ama onu dışlamak da istemiyor.
Sonuçta, bu kuruluşlarla Ankara arasında değişik formüllerle birtakım bağlar kuruluyor.
* AB konusunda Türkiye'nin en azından diğer adaylarla birlikte gelecek ay bir bilgilendirme toplantısına çağrılması yönündeki eğilim, bunun bir örneği. Böylece Türkiye - "aile fotoğrafı" fikrinden vazgeçilse bile - üyelik başvurusu yapan diğer adaylarla bir araya gelebilecek...
* BAB konusunda, dün Dışişleri ve Savunma bakanlarının yaptığı toplantıda, Türkiye'nin "ortak" üyeliği resmen kabul edildi. Gerçi Türkiye "tam üye" değil. Ama "ortak" olarak, bazı operasyonlarda askeri kanatta öteki üyelerin görev ve yetkilerini paylaşacak, karar, planlama ve uygulama aşamalarına katılacak. Daha açık bir deyişle, Türkiye, BAB'da diğer üyeler gibi esas karar mekanizmasında olmayacak, ancak NATO altyapısından ve olanaklarından yararlanmayı gerektiren hallerde, söz sahibi olabilecek...
* * *
BU öteden beri Türkiye'nin istediği bir şeydi. Ama şimdiye kadar "Yunan engeli" yüzünden gerçekleşemiyordu. Yeni başlayan Türk - Yunan yumuşama süreci çerçevesinde, Atina eski itirazından vazgeçti. BAB üyeleri de onu bu yönde epey sıkıştırdı. Çünkü Türkiye'nin NATO imkanlarından yararlanarak bir müdahalede bulunması için Türkiye'nin onayına şiddetle ihtiyacı var. BAB istediği kadar plan kursun, iş NATO'ya geldiğinde Türkiye buna karşı çıkarsa, bütün bu hesaplar suya düşer.
Şimdi bulunan formüle göre, Türkiye BAB içinde "ortak" olarak diğer üyelerle aynı masaya oturacak.
Türkiye'nin bu avantajı elde etmesi, önemli. Ama bu, hamasi nutuklarda dile getirilen tam üyelik hedefinden uzak kalan bir gelişmedir. BAB'da, bugünkü koşullar altında (ve Maastrich'te varılan karar sonucunda) tam üyelik söz konusu değil. Açıkçası, AB'de de durum bundan farklı sayılmaz...
Gene nutuklarda öne sürülen "BAB yolu ile AB'nin kapılarını zorlama" argümanı da Avrupalı dostların itibar ettiği bir düşünce değil. BAB'a girmek için AB üyeliği şartı geçerli ama, tersi mümkün olmuyor.
Ancak tekrar belirtelim:
BAB'da bir yerlere gelindi. AB'de de, BAB'da da, aynı kararlılıkla yeni ilerlemeler kaydetmek mümkün olabilir...
* * *
BİR ara Türk dış politikasının gündeminde yer alan, son zamanlarda ise - ilgili birkaç uzmanın çabası dışında - adeta unutulan AKKA (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması) konusu gene güncellik kazanıyor.
Bunun iki nedeni var: Birincisi, NATO ile Rusya arasındaki görüşmelerde, AKKA yeni bir pazarlık konusu oluyor. İkincisi ise, AKKA "kanat anlaşması"nın, yeni güncelleştirilmiş hali ile, yarın (perşembe) üye ülkeler tarafından onaylanması gerekiyor. (Türkiye'de Bakanlar Kurulu bu hafta bu onayı verdi.)
1990'da imzalanan, 1992'de yürürlüğe giren AKKA'nın amacı, Avrupa'da soğuk savaş sonrası dönemde, silah ve asker indirimi suretiyle güvenliğe dayalı yeni bir denge kurmaktır.
Bu, bir "kanat" ülkesi olarak Türkiye için büyük önem taşıyor.
Moskova'nın isteği ile, Avrupa'nın siyasi haritasındaki değişikliklerden sonra, AKKA, "güncelleştirilmek" üzere yeniden masaya getirildi. "Kanat" ile ilgili bölüm fazla değiştirilmeden çoğunluk tarafından kabul edildi. Ancak Azerbaycan'ın bazı kaygıları ve itirazları var. Türkiye de onu, bu onayı vermesi için ikna etmeye çalışıyor.
Yetkililer Türkiye'nin avantajına olan kanat anlaşmasının onaylanması ile NATO - Rusya pazarlıklarında sıkıntı yaratmaktan çıkacağı kanısındalar. Her halükarda bazılarının öne sürdüğü gibi, bu müzakerelerde Türkiye'ye bir "AKKA faturası"nın çıkması söz konusu değil. Yeter ki, aynı dikkat ve kararlılık sürsün...