TÜRKİYE’nin “komşularla sıfır sorun” stratejisini uygulamaya çalıştığı ve özellikle bölge ülkeleriyle yakınlaşmak için açılım üstüne açılım yaptığı bir sırada, İsrail ile ilişkilerinin bozulması, hatta bir kriz aşamasına girilmesi bir çelişki oluşturuyor.
Önceki günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, Türk dış politikası bugünlerde Ortadoğu’yu, Kafkasya’yı ve Balkanlar’ı kapsayan “bölgesel ağırlıklı“ bir atağa kalkmış durumda. Bunun somut sonuçları da ortada: Suriye ile entegrasyon sürecine giren bir işbirliği kuruluyor... Irak ile de aynı şekilde iki tarafın bakanlarını bir araya getiren bir Konsey -ve imzalanan 50’ye yakın mutabakatla- bir stratejik ortaklığın temeli atılıyor... Bu arada Ermenistan ile protokoller imzalanıyor, Cumhurbaşkanı Sarkisyan maç vesilesiyle Bursa’da ağırlanıyor ve iki ülke arasında yeni bir dostluktan söz ediliyor...
Bu tabloyu tamamlayan başka adımlar da atılıyor. Örneğin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dün başlayan Bosna-Hersek ve Arnavutluk ziyaretleri; yani yeni açılımların Balkan ayağı... Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki hafta İran seyahati. Bu da Ortadoğu stratejisinde yeni bir hamle daha...
İsrail ile ilişkilerdeki yeni sıkıntıyı bu çerçevede değerlendirmek gerek. Bu kez sorun, Türkiye’nin “Anadolu Kartalı” tatbikatına, son dakikada İsrail’in katılmasını istememesinden kaynaklanıyor.
Esas neden
BU tatbikatın “ertelenmesi” ile Ankara’nın Arap ve İslam ülkelerine açılımı arasında bir ilinti olduğu artık bir sır değil. Gerçi başta hükümet sözcüleri bu “ertelemenin” “siyasi” bir anlam taşımadığını beyan ettiler ama sonradan Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın demeçleri, alınan kararın gerekçesini açıkça ortaya koydu:
Türkiye Gazze‘deki trajedi devam ettikçe, İsrail ile askeri bir işbirliği içinde görünmek istemiyor. Bunun gerisindeki gerçek de şu: Türkiye, Suriye, Irak ve İran ile sıkı bağlar kurduğu bir sırada, onların hiç hoşlanmayacağı İsrail ile birlikte bir askeri güç gösterisine sahne olmak istemedi. Hükümet böyle bir tatbikatın, izlediği bölgesel politikaya zarar vereceğini düşündü. Tatbikatı iptal ederken de İsrail’den gelebilecek bazı eleştiriler dışında, fazla bir zarar gelmeyeceğini hesapladı.
Bu değerlendirme, son zamanlarda Türkiye’nin ekonomide ve dış politikada elde ettiği başarıların yarattığı güven ve etkinlik de rol oynuyor. Diğer bir deyişle, Türkiye kendi politikalarını geliştirebilecek güçte bir ülke olarak, İsrail’den -veya Batı’dan- gelebilecek tepkileri göğüsleyebilecek durumda hissediyor. Uluslararası konjonktürün de böyle bir tavır almasına müsait olduğunu düşünüyor.
Bunun anlamı, açıkçası Türkiye’nin artık İsrail ile ilişkilerine geçmiş yıllar kadar önem vermediğidir. Bu, Ankara’nın İsrail’i hiç önemsemediği anlamına gelmiyor. Ama hükümetin gözünde İsrail artık (bir ara söylendiği gibi) Türkiye’nin stratejik ortağı falan değil.
İsrail ile askeri tatbikatın iptali de şimdiye kadar ikili ilişkilerde ağırlık taşıyan savunma işbirliğinin de artık eski değerini kaybetmekte olduğu anlamına geliyor.
Ters sonuç
GÖRÜLDÜĞÜ gibi, tatbikatla ilgili karar, önemli bir “strateji ayarı”nın sonucudur. Bu arada politik, hatta ideolojik bir faktör de rol oynamışa benziyor. Açıkçası bugünkü iktidarın eğilimi, izlenen stratejiyi yönlendiriyor.
Başbakan’ın Gazze trajedisini dile getiren, tatbikatın iptali bağlamında “halkın sesi”ni dinlemekten söz etmesi de bunu gösteriyor. Ne var ki dün birçok meslektaşımızın da belirttiği gibi, dış politika böyle popülist bir kıstasa göre yürütülmez. Gerçekten öyle olsaydı, hükümetin Ermenistan açılımına girişmemesi veya geçenlerde Çin’in Şincan eyaletinde Uygur Türklerine karşı düzenlenen “katliam”dan sonra, Ankara’nın Çin’e karşı sert bir politika izlemesi gerekmez miydi?
Yukarda belirttiğimiz gibi, Türkiye kendi bölgesinde bir dostluk ve istikrar çemberi oluşturmaya çalışıyor ki, bu doğru bir stratejidir. Nitekim Ankara, ciddi ikili sorunları bulunan ülkelerle dahi (Yunanistan ve Ermenistan gibi) iyi ilişkiler kurma çabasında. Türkiye’nin İsrail ile bir süreden beri bozuşması, ise direkt ikili sorunlardan değil, daha çok Türkiye’nin büyük hassasiyet gösterdiği Filistin sorunundan kaynaklanıyor.
Sebepleri ne olursa olsun, sonuçta, Türk-İsrail ilişkileri yeni bir kriz dönemine girmiş görünüyor. Bunun aşılması için etkin bir kriz yönetimine ihtiyaç vardır.
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025