Fazla gerilere gitmeye gerek yok: Örneğin beş yıl önce, bir Türk - Yunan "dostluk maçı" düşünülebilir miydi? Böyle bir spor olayının iki ülke arasındaki yakınlaşmanın bir simgesi sayılabileceği akla gelir miydi?
İstanbul’da önceki akşam gerçekleşen Fenerbahçe - Panathinaikos maçının genel havası, kısa zamanda iki ülkenin ilişkilerinde, nereden nereye gelindiğini gözlerin önüne serdi.
Aslında kriz ve gerginlik yaşayan ülkelerin ilişkilerini düzeltmeye başlaması aşamasında, işadamı, akademisyen, yazar - çizer, sanatçı gibi kesimlerin katkıları, çok etkili olur. Ancak geniş halk kitlelerine hitap eden sportif temaslar, nahoş sürtüşmelere yol açma riskini de taşır. Bu nedenle dostluk kurmaya çalışan yetkililer, genelde futbol maçı veya benzeri spor karşılaşmalarına, ancak havanın düzeldiği anlaşıldıktan sonra, karar verirler.
Atina ve Ankara’nın bu bağlamda attığı cesur adım, öyle bir noktaya gelindiğini gösteriyor. Türk seyircisi ve halkı da yöneticilerin bu kararlarında yanılmadıklarını kanıtladı.
***
ÜÇ yıl gibi kısa bir zamanda bu kadar büyük bir mesafe nasıl kat edildi? Bu, liderlerin işi mi? Yoksa halkların baskısının sonucu mu?
İkisi de... Anımsayalım: Ağustos 1999 depremi, Türk - Yunan ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştu. Yunanlılar bu felaket üzerine hemen yardım elini uzatmıştı.
Gerçi daha önce iki hükümet - ve özellikle iki Dışişleri Bakanı - arasında yapıcı bazı girişimler başlamıştı. Ama Türkiye’deki depremin ve hemen ardından Yunan depreminin iki ülke halkları arasında yarattığı sempati rüzgârı, bu siyasi çabalara ivme kazandırdı. İki hükümet, kendi halklarından cesaret alarak yeni adımlar atarken, yöneticilerin yeni tavrı da toplumu yüreklendirdi. Resmi ve gayri resmi temaslar giderek arttı ve oluşan yeni anlayış ve yakınlaşma içinde, futbol maçı da artık tehlikeli bir serüven değil, gerçek bir dostluk karşılaşması oldu.
Nitekim önceki gün varılan anlaşma ile spor, artık kültür, turizm, ticaret, vs. gibi iki ülkeyi yakınlaştıran yeni bir bağ oluşturuyor...
Aslında spor, kültür gibi dostluk köprüleri de, her zaman siyasal rüzgarların etkisine açık durumdadır. Yani çıkar çatışmasından kaynaklanan ciddi bir siyasi kriz ve gerginlik, halklar arasında oluşan havayı bozabilir.
Bu nedenle, Türk - Yunan yakınlaşmasında son zamanlarda kazanılan ivmeyi korumak sorumluluğu, şimdi her iki ülkenin yönetimlerine düşüyor.
***
ATİNA’nın bugünlerde Türkiye’nin AB davasına aktif destek vermesini de bu çerçevede değerlendirmek gerek.
Gerçekten halen AB’nin Türkiye’ye müzakere tarihi vermesi yönünde açık bir tavır alan ve ortakları nezdinde girişimde bulunan tek ülke Yunanistan’dır.
Simitis - Papandreu ikilisinin bu "jesti" neden yaptığı sorulabilir. Tabii ki Atina’nın bu adımı atarken dikkate aldığı bazı öz çıkarları ve amaçları vardır. Uluslararası ilişkilerde kimse tavrını hatır için veya duygusal sebeplerle değiştirmez.
Yunanistan’ın bu desteği vermesinde, Türkiye ile sürtüşmeleri ve gerginliği önlemekten, Kıbrıs konusunda Ankara’yı uzlaşmaya zorlama amacına kadar, çeşitli faktörlerin rol oynadığı kuşkusuz. Bu, Türk diplomasisinin de aynı şekilde hesaplarını akılcı biçimde yapmasını gerektiriyor.
Spor gibi, politika oyunu da kaidelerine göre oynanır. Yeter ki serinkanlılıkla ve dostça oynansın...
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025