BU soru, ABD'nin Refah Partisi'ne nasıl baktığı suali kadar önemli.
Şu sırada her iki soru, Devlet Bakanı - veya koalisyonun Refah kanadının "gölge Dışişleri Bakanı - Abdullah Gül'ün ABD ziyareti vesilesi ile gündeme gelmiş bulunuyor.
Soruyu hemen ve direkt olarak yanıtlayalım: Refah şimdi ABD'ye daha sıcak bakıyor...
Şimdi sözcüğünün altını çizmemizin nedeni malum: Refah, uzun muhalefet yıllarında ABD'yi her vesile ile yerden yere vurdu; onunla işbirliği yapan tüm Türk hükümetlerini şiddetle eleştirdi. Oysa aynı Refah, bugün ABD'yi işbirliği yapılacak en yakın ülke sayıyor ve bu yönde bizzat birtakım adımlar atıyor.
Bu en azından Refah Partisi liderliğinin tutumudur. Ve tabii bu tavır, Ankara'nın resmi devlet politikasına uymaktadır.
Ya liderliğin dışındaki Refahlıların tutumu ne? Bazı Refah politikacıları ve resmi organları herhalde bu tavrı içlerine pek sindiremiyorlar ve fırsat buldukça ABD'ye karşı eski kampanyalarını sürdürüyorlar.
Bu çelişkiyi Abdullah Gül'e hatırlattığımızda tepkisi şöyle oldu: "Refah yöneticilerinin tavrı ve niyeti, ABD ile sıkı ilişkiler içerisinde bulunmaktır. Partide farklı düşünenler olabilir. Ama önemli olan, liderlerin belirlediği çizgidir"...
Kuşkusuz "liderler" parti kadrolarına ve tabanına bu mesajı çekinmeden, net olarak verirlerse, RP'nin (ve dolayısıyla onun yönetimindeki hükümetin) inanılırlığı daha fazla olur, kafaları karıştıran çelişkiler ve kuşkular da ortadan kalkar...
* * *
REFAH liderliği - ve özellikle Gül - ABD ile sıkı ilişkileri, Türkiye'nin hayati çıkarlarının gereği sayıyor.
Gül bu ilişkilerin diplomasiden savunmaya, ekonomiden teknolojiye varıncaya kadar tüm olanları kapsadığını sayıyor. Şu sırada, Washington'da Amerikan - Türk Konseyi'nin (ATC) yıllık toplantısı vesilesi ile ABD'ye çok sayıda Türk politikacısının, diplomatının, komutanlarının, işadamlarının ve teknokratlarının, Amerikalı meslektaşlarıyla görüşmek üzere gelmesi de bunun açık bir belirtisi...
Refah liderleri, Türkiye'nin siyasal etkinliğinin, güvenliğinin, askeri yeteneğinin, ekonomik ve teknolojik gelişmesinin dünyanın tek süper devleti ABD ile işbirliğine bağlı olduğunun bilincindeler. Ayrıca ABD'ye dostça bakmanın karşılığında Washington'un da birçok alanlarda Türkiye'ye destek olduğunun (hatta Amerikan yönetiminin de Refah'a uzunca bir "bekle - gör" döneminden sonra daha olumlu bakmaya başladığının) farkındalar.
Refah'ın bu yeni tavrı, geçmişteki politikası, hatta seçim kampanyası sırasındaki söyleminden farklı değil mi? Abdullah Gül, bu farkı inkar etmiyor. Aynen Refah'ın Avrupa Birliği (AB) konusunda değişen tavrı gibi bunu da açıkça şöyle ifade ediyor: "Önemli olan icraattır, seçmene söylenen değil"!..
Refah'ın ABD ile Avrupa'ya bakış açılarında da bir farklılık seziliyor. Daha açık bir ifade ile, RP Amerika'ya Avrupa'dan da daha sıcak bakıyor. Abdullah Gül de bunu kabul ediyor ve "en içli dışlı ilişkilerimiz ABD iledir; başka hiçbir ülke ile, hatta Avrupa ile de ilişkiler o kadar derin değil."
Herhalde bunun nedeni de, ABD'nin, birçok Avrupa ülkelerine - ve AB'ye - nazaran, Türkiye'ye ve Refah'a daha "müşfik" davranması olsa gerek...
* * *
ABDULLAH Gül Washington'a resmen Devlet Bakanı sıfatı ile, ama fiilen Refah'ın bir lideri ve "Hoca"nın güvendiği bir dış politika danışmanı olarak geldi. Doğrusu Amerikalılar onunla daha çok bu ikinci sıfatı nedeniyle ilgileniyorlar. Onun, Türk - ABD ilişkilerini ilgilendiren birçok meselelerde ne düşündüğünü öğrenmek istiyorlar.
Gül de zaten ABD gezisini özellikle bu misyonu yerine getirmek için yapıyor. Vermeye çalışacağı mesaj, Refah'ın ABD ile ilişkilere büyük önem verdiği, Batı'dan kopma niyetinde olmadığı, olsa olsa başka ülkelerle de iyi ilişkiler kurmak istediği, ama bunu da Batı ile bağlara bir "alternatif" olarak görmediği yönündedir.
Kuşkusuz bu, Amerikalıların duymaktan hoşlanacağı bir mesaj. Gül'ün, Refah'ın ABD'ye ve genelde Batı'ya - eskisinden farklı olarak - şimdi daha sıcak baktığı sinyalini vermesi, Washington'da iyi karşılanacak.
Ancak, ABD yetkilileri de, Gül'ün dediği gibi, "önemli olan söylenenler değil, icraattır" diye düşünüyor...