FRANSIZ Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, acaba Senato’nun Türkiye’nin AB üyeliği için referandum şartını koşan anayasa değişikliğini reddetmesinden, gereken dersi alacak mı?
Gerçekten Senato’nun 7’ye karşı 297 oyla aldığı ret kararı, Sarkozy’nin bu konudaki tutumuna indirilen ağır bir darbedir.
Zira bu ezici çoğunluğun içinde, sadece muhalefet partileri değil, bizzat Sarkozy’nin “Halk Hareketi Birliği” (UMP) de yer alıyor. Ayrıca Senato’daki havayı sezen hükümet de bu önerge üzerinde ısrar etmekten vazgeçti, yani sonunda o da çark etti...
Bu, UMP’nin bu meselede bölündüğünü gösteriyor. Aynı partiden Ulusal Meclis’teki milletvekilleri ile Senato’daki temsilciler şimdi karşı karşıya geliyorlar!
Senato’nun ret kararından sonra, tasarıyı tekrar ele alacak olan Meclis nasıl davranacak? Meclis-Senato ortak oturumunda hangi tarafın görüşü ağır basacak?
Bunun sonucunu 21 Temmuz’da göreceğiz.
Senato’da yapılan konuşmalar (ki bunların bir kısmı UMP’lerden gelmiştir), Türkiye’yi hedef alan bu girişimin -kendi deyişleriyle- ne kadar “ayırımcı, ikiyüzlü, yakışıksız ve aşağılayıcı” sayıldığını ortaya koymuştur.
Sarkozy acaba bunları gerektiği gibi değerlendirecek mi?
Karşıtlığın nedenleri
Aslında Fransız parlamentosuna sunulan ve anayasa reform paketinin içine sokulan referandum zorunluğu ile ilgili maddenin amacı açık: Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek... Yani müzakere süreci devam etse de, sonunda AB’nin kapısını Türkiye’ye kapatmak...
Sarkozy’nin istediği şey de bu değil mi? Şimdiye kadar her vesileyle sergilediği tavır açıkçası bu...
Peki neden öyle?
“Liberation” gazetesinde geçenlerde çıkan bir yazı, bunun sebeplerini araştırıyor. Yazara göre, geçmişte Fransa’yı örnek alan, ona yakınlık gösteren Türkiye ile dostluğu “neden çarçur ettiğini” anlamak zor. Aslında Fransa’nın Avrupa ile bütünleşmek isteyen “Türkiye’nin ‘avukatlığını yapması’ gerekir.” Oysa Sarkozy’nin davranışları, “dost bir ülkeyi kendisine düşman etti”...
“Liberation” bununla ilgili öne sürülen nedenlerin çoğunu geçerli saymıyor. Örneğin, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması, bir neden olamaz, diyor. Çünkü Türkiye laik bir ülkedir ve şu sırada laikliği korumanın da mücadelesini vermektedir...
Yazar bunun gibi öne sürülen, mantıktan yoksun birtakım gerekçeleri saydıktan sonra şu sonucu çıkarıyor: Sebep ne olursa olsun, Fransa bu tutumuyla kendi kendini kötülük etmektedir...
Meselenin esası
Aslında bu tutumu Fransa’nın son yıllarda Türkiye’ye karşı izlediği politika çerçevesinde de değerlendirmek gerek. Yani esas mesele, Fransa’nın Türkiye’yi ne kadar önemsediğidir.
Mitterrand ve Chirac zamanını da hatırlamakta yarar var. Fransa o dönemde de siyasal ve ekonomik ilişkilerin iyi gitmesini arzulamakla beraber, Türkiye’nin bazı ulusal davalarla ilgili hassasiyetini (örneğin Kıbrıs, Ermeni, Kürt meselelerinde) fazla dikkate almamış ve Türkiye’yi rahatsız edecek, dostluğu zedeleyecek davranışlardan çekinmemiştir.
Bugün de Sarkozy, Ortadoğu’daki diğer birçok ülkeye yaklaşmak ve onları dost edinmek için yoğun çaba harcarken, Türkiye’yi Fransa’dan uzaklaştıran tavırlarını sürdürmekten sakınmıyor.
Senato’daki oylama sonucu, sağduyu Fransızların uyarıları, hatta kendi partisinden gelen eleştiriler, Sarkozy’nin tavır değiştirmesine yol açabilir mi? Dileriz öyle olur; ama ona yakın çevreler Sarko’nun genellikle “kendinden emin ve inatçı” bir politikacı olduğunu söylerler...