Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



GÜNLERDİR, haftalardır süren gergin bir seçim kampanyasından sonra Kıbrıslı Türkler yarın, sandık başında kendi kaderlerini ve de Türkiye'nin geleceğini yönlendirecek olan zor tercihlerini yapacaklar.
Seçimleri kim kazanırsa kazansın, pazartesi gününden itibaren Kıbrıs Türk halkı için yeni bir dönem başlayacak.
Bunun her şeyden önce adadaki Türk toplumu içinde bölünmelere ve yeni krizlere yol açmayan, KKTC ile Türkiye arasında sürtüşmeler yaratmayan bir dönem olmasını dilemek lazım.
KKTC tarihinin en sert seçim kampanyasını yaşadı. Gerek muhalefet, gerekse iktidar partilerinin liderleri - ve son olarak tarafsızlığını bozup devreye giren Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş - çok hırçın tavırlar sergilediler. Seçim konuşmalarının odaklandığı Annan planı ve AB üyeliği konusundaki tartışmalar, toplumu ilk kez adeta iki karşıt kampa ayırdı...
***
BU durum artık sandık başında sona ermeli. Seçimin "ertesi gün"ü yeniden karşılıklı anlayışın ve uyumun hakim olacağı yeni bir dönemin başlangıcı olmalı. Bunda başta Denktaş olmak üzere, bütün parti liderlerine büyük bir sorumluluk düşüyor...
Seçim sonrası dönemle ilgili şimdiden verilen demeçler, doğrusu uyumlu ve huzurlu bir aşamaya girileceği ve el ele verilerek çözüm arayışına geçileceği umudunu pek vermiyor.
Muhalefet blokunun veya iktidar partilerinin kazanma olasılığına göre yapılan çeşitli hesaplar "kriz" işaretini veriyor. Velev ki, pazartesiden sonra, seçim kampanyasında söylenenler geride bırakılsın ve uzlaşıcı, yapıcı bir tavır alınsın...
Ama her şeyden önce, bu seçimlerde iki temel koşulun yerine getirilmesi gerekiyor: Birincisi, oy kullanma ve oy sayma işlemlerinin tam bir tarafsızlık ve dürüstlük içinde gerçekleşmesi... İkincisi de, sandıktan çıkacak sonucun "halkın iradesi" olarak kabul edilmesi ve bunun doğru okunarak, ona göre yeni hükümetin kurulması ve çözüm yönündeki politikaların oluşturulması...
***
BU seçimler, daha öncekilerin aksine, sonuç üzerinde sağlıklı bir tahminin yapılmasını imkansız kıldığı için, iki şıkkı da dikkate almak gerekiyor.
• İktidar partileri kazanırsa ne olur? İlk bakışta "rahat bir geçiş" sağlanabilir. Bu partiler Cumhurbaşkanı Denktaş ile aynı temel görüşleri paylaşıyor. Herhalde böyle bir sonuçtan ziyadesi ile memnun olacak olan Denktaş, bu "halk oylaması"nı kendi politikalarına tam destek olarak değerlendirecek ve yoluna devam etmek isteyecektir.
Ancak bu değerlendirmede oy oranlarını ve muhalefetin gücünü de dikkate almak gerekir. Aksi halde Türk toplumu içindeki kamplaşma yeni sürtüşmelere ve krizlere yol açabilir... Ayrıca böyle bir sonuç çıktığı takdirde, çözüm arayışları bağlamında, Türkiye'nin çıkarları ve tavrı da hesaba katılmalıdır...
• Muhalefet bloku kazanırsa ne olur? Denktaş "ezici" (yani mutlak) bir çoğunluk olmazsa, hükümet görevini muhalefete vermeyeceğini söylüyor ki, bu demokratik teamüllere de aykırıdır. Böyle bir davranış ada halkını gerebilir... Eğer Denktaş görevi verirse, çözüm bağlamında (Annan planı çerçevesinde) ne yapılacağı ve "müzakereci"nin kim olacağı gibi sorunlar ortaya çıkacaktır. Bunda Ankara'nın ağırlığını ortaya koyması ihtiyacı daha da hissedilecektir...
SON SÖZ: Her iki halde de Denktaş başta olmak üzere Kıbrıslı Türk liderlerinden uzlaşıcı, uyumlu ve sağduyulu hareket etmelerini bekliyoruz...