ÖNE sürülen gerekçe hep aynı: Satılan silahlar, savunma amaçlıdır. Askeri dengeleri bozmaz, savaş tehlikesi yaratmaz...
Rusya'dan Güney Afrika'ya kadar, silah satan tüm devletlerin kullandığı argüman bu.
Bu gerekçeye göre, silah satan ülkeler kötü bir şey yapmıyorlar, aksine dengelerin sağlanmasına (hatta nerede ise barışın kurulmasına) katkıda bulunuyorlar!
Tabii arada baklayı ağızdan çıkarıp, silah satmanın da bir "ticaret" olduğunu söyleyenler var. Örneğin, Güney Kıbrıs'a füze ihraç edecek olan Rusya'da bazı yetkililer, bunun normal bir alışveriş olduğunu açıkça söylüyorlar ve modern silahlar üreten Rusya için bu dış satımın önemli bir gelir kaynağı oluşturduğunu da ekliyorlar.
Rusya, dağılan Sovyetler Birliği'nden ve Soğuk Savaş döneminden devraldığı, ileri teknolojiye dayalı, gelişmiş bir savaş (pardon, savunma) sanayiine sahiptir. Bugün bu sektör, ekonomisi sıkıntıda bulunan ve dolara şiddetle ihtiyacı olan Rusya'nın ihracat listesinde, önemli bir yer tutuyor.
Tabii silah ticaretinin, döviz dışında siyasal etkinlik de kazandırdığını unutmamak gerek. Moskova Kıbrıs'a silah satarken, Klerides yönetiminin dostluğunu sağlıyor ve siyasal nüfuzunu Doğu Akdeniz bölgesine yaymak olanağını da buluyor.
Rusya gibi dünya politikasında önemli yeri olan bir devleti amacından ve giriştiği angajmandan vazgeçirmek zor. Bu nedenle Rus yetkililer (dün "Milliyet"te yer alan mülakatta da görüldüğü gibi), Kıbrıs Rumlarına füzelerin öngörülen 18 aylık sürenin sonunda mutlaka teslim edileceğini kesin bir dille belirtiyorlar.
* * *
SİLAH satan ülkelerin, tartışmalı durumlarda silahların savunma amaçlı olduğu ve herhangi bir tehlike yaratmayacağı yolundaki iddiaları, esas ticari ve siyasal amaçlarını örtmez. Rus yetkilileri istedikleri kadar bu argümanı kullansınlar, gerçek şudur ki, Rus füzeleri konusu, daha şimdiden gerilimi ve hatta çatışma tehlikesini artırmış bulunuyor.
Türkiye, Batılı dostlarına ve Rusya'ya bunu anlatmaya çalışıyor. Ne var ki, Moskova Ankara'nın girişimlerinden etkilenmişe benzemiyor. Açıkçası bu alanda başta ABD olmak üzere Batı'nın devreye girmesi gerekiyor. Ruslara olduğu kadar Rumlara (ve Yunanistan'a) söz geçirebilecek olan onlardır.
ABD, istediği zaman baskı silahını pekala kullanıyor. Örneğin Güney Afrika'nın Suriye'ye silah satma kararı üzerine, Washington derhal harekete geçti. Clinton yönetimi, Güney Afrika'nın "terörist - devlet" Suriye'ye askeri yardımda bulunması halinde, bu ülke ile olan ilişkilerini gözden geçireceği ve ona desteğini çekeceği uyarısında bulundu.
ABD'nin ve Batı'nın bazı hallerde silah satışlarını engelleyemediği doğrudur. Örneğin Kuzey Kore'nin İran'a veya Irak'a askeri yardımda bulunmasının önüne geçilemiyor. Çünkü Washington'un bu ülkelerin hiçbiri üzerinde etkinliği yoktur. Sonuçta Ortadoğu'da silahlanma yarışı tehlikeli şekilde hızlanmaktadır.
* * *
SİLAH satışı, karlı bir iş. Bunun büyük bir pazarı var. Dolayısı ile ileri silah sanayiine sahip ülkeler, bu pazardan pay almak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Açıkçası Türkiye de, silah satan ülkelerin yakın ilgisini çekiyor. Soğuk Savaş döneminde Türkiye savunma ihtiyacının büyük kısmını ABD'den sağlıyordu. Şimdi Fransa başta olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri ve hatta Rusya da Türkiye'ye iyi bir müşteri olarak bakıyor. ABD de Kongre'nin zaman zaman (Kıbrıs'tan İnsan Hakları konusuna kadar) çıkardığı güçlükler bu ülkelerin işine yarıyor. Nitekim Türkiye'nin önceki gün Fransız - Alman yapımı "Cougar" helikopterleri alımı için imzaladığı anlaşma, Paris'te büyük memnunluk yarattı. "Le Monde" gazetesi bunun, Fransız ve Avrupa savunma sanayii için yeni fırsatlar yarattığını belirtti.
Türkiye şimdi Avrupalı dostlarına derdini daha iyi anlatmak ve isteklerini kabul ettirmek için silah alımını bir "siyasal silah" olarak kullanabilir...