CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün on gün önce Kenya ve Tanzanya’ya yaptığı ziyaret, dikkatleri Türkiye’nin “Afrika açılımı”na çekti. O günden beri dış politikayla ilgilenen çevrelerde ve medyada Afrika konuşuluyor ki, bu yeni bir gelişme.
Cumhurbaşkanı’nın seyahati, son zamanlarda Ankara’nın Sahra altı ile “ilişki kurma ve geliştirme” stratejisinin yeni bir aşaması.
Bu stratejinin temelinde yatan birçok faktör var. Kara Kıta zengin kaynaklarıyla büyük ekonomik potansiyele sahip. Bu bölgenin ülkeleriyle artık sadece eski kolonyal devletler değil, Çin’den İran’a kadar “yükselen” ülkeler de yakından ilgileniyor.
Türkiye şimdi Afrika’yı yeni keşfediyor. Bölge ülkelerinde ilk kez diplomatik temsilcilikler kurmaya hazırlanıyor, özellikle ekonomik alanda işbirliği olanaklarını araştırıyor. Türkiye’nin bu alanda bazı avantajları da var: Osmanlı döneminde, kurulan bazı ilişkilerin de etkisiyle, bölge insanlarının Türkiye’ye sempatisi, hatta güveni var. Bunu Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ne seçilmesi sırasında gördük. Afrika’nın 53 ülkesinden 51’i Türkiye’ye oy verdi.
Potansiyel büyük...
TÜRK diplomasisinin Afrika açılımı, daha ilk aşamasında. Diğer birçok ülkeyle (hatta İran’la) kıyaslandığı zaman, şu anda Türkiye bu kıtada özellikle ekonomik alanda silik durumda. Ama belirlenen stratejiyle önümüzdeki birkaç yılda, siyah kıta Türkiye’nin varlığı herhalde daha iyi hissedilecektir.
Ancak Afrika, işbirliği için büyük potansiyele sahip olduğu kadar, siyasal ve sosyal alanda her an patlamaya hazır, çok sorunlu bir bölge. Geri kalmışlığın derin izlerini taşıyan yeni bağımsız ülkelerin çoğu siyasal olgunluktan yoksun yönetimcilerin otoriter ve keyfi idaresi altında. Henüz tam anlamıyla ulus-devlet standardına ulaşamamış olan birçok ülke de iç savaş ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya. İsyanlar, çatışmalar, darbeler, Afrika’nın sıkça görülen özellikleri arasında...
Bu bakımdan “Afrika’ya açılma” kolay gerçekleşebilecek bir hedef değil. Bu stratejiyi uygularken, bu ülkelerin iç çatışmalarına, rejim meselelerine bulaşmamaya özen göstermek gerek.
...Ama sorun çok
YARINDAN itibaren dünya, Afrika ile ilgili önemli bir konuyu tartışmaya başlayacak. Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir hakkında daha önce savcının talep ettiği tutuklama emrini çıkarma konusundaki kararını yarın ilan edecek.
El Beşir, Sudan’da 200 bin kişinin ölmesine, 2 milyon insanın da göç etmesine yol açan katliamın sorumlusu sayılıyor. Lahey’deki mahkemede oluşan kanaate göre, bu insanlık dramı, El Beşir’in Arap kökenli milisleri, etnik Afrikalı sivillerin üzerine salmasıyla gerçekleşti. Eğer yargıçlar da bu görüşü benimserse, El Beşir ele geçirilebildiği anda ve yerde tutuklanıp mahkemeye sevk edilecek...
Bu, pratikte gerçekleşir veya gerçekleşmez, Sudan’ın hayrına olur veya olmaz... Ayrı mesele... Ancak El Beşir rejimiyle ilişkiler, hassas bir konu olmaya devam edecektir. Hele Türkiye için...
Türk hükümeti El Beşir’e yakınlık gösterdi, onu geçen yıl Türkiye’de ağırladı. Halen de yetkililer, El Beşir’in dışlanması yerine, Sudan’daki anlaşmazlığın çözümü için, müzakere sürecine dahil edilmesi gerektiğini savunuyorlar... Hatta bu bağlamda Türkiye’nin kolaylaştırıcı rolünü üstlenebileceğini düşünenler de var...
Böyle bir tutum ve gayretkeşliğin Türkiye’nin sadece Afrika açılımı stratejisine değil, temel dış politikasına ne kazandırıp ne kaybettireceğini çok iyi hesaplamak lazım...
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025