Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Parti kapatma davasının açılmasına karşı dış dünyanın gösterdiği sert tepkiye kıyasla, türban davasının sonucu karşısındaki tavrı çok daha yumuşak oldu.
En azından resmi ağızlar -özellikle AB’ye ve ABD’de- Anayasa Mahkemesi’nin konu ile ilgili kararına karşı net ifadeler kullanmaktan, hatta bu kararı yorumlamaktan çekindiler.
Tabii bazı yetkililerin demeçlerinde, satırlar arasında, bir hoşnutsuzluk -ve de kaygı- sezmek mümkün. Ama parti kapatma davasında görüşlerini çok açık ve sert biçimde ortaya koyan AB Komisyonu yetkilileri, bu meselede “müdahale” izlenimini veren herhangi bir ifade kullanmamaya özen gösterdiler. Örneğin, Komisyon sözcüsü, türban konusunun Türk halkının bir sorunu olduğunu vurguladı ve bunun Türkiye’deki kurumlar tarafından çözümleneceği umudunu dile getirdi.
Ama bu, Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili kararı Avrupa’da, siyasi çevrelerde ve medyada olumsuz tepkilere yol açmadı demek değil. Avrupalı diplomatlar, özel konuşmalarında bu kararı doğru bulmadıklarını gizlemiyorlar. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile yakından ilgilenen Joost Lagendijk ve Hannes Swoboda gibi tanınmış isimleri, açıkça kararı eleştiriyorlar ve Türkiye’de artık köklü bir anayasa reformu yapmak gerektiğini söylüyorlar...
Hemen şunu da ekleyelim: Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili tavrına karşı basından veya politik çevrelerden olumsuz tepkiler sadece AB’den veya Batı’dan değil, başka ülkelerden ve Arap dünyasından da geliyor...

“Ortak standart” yok...
AB’de resmi ağızların bu meselede daha ihtiyatlı davranmasının çeşitli nedenleri var. Bunlardan birini, Komisyon sözcüsü Krisztiba Nagy, satırlar arasında açıkladı: Türban meselesinde, AB üyelerinin ortak bir standardı yok. Dolayısıyla Birliğin (örneğin parti kapatma konusunda olduğu gibi) Türkiye’ye “bu konuda AB standartlarına veya kriterlerine uyun” diyecek hali yok...
Aslında AB ülkelerinin çoğunda, türban diye bir mesele yok. Ama örneğin Fransa gibi bir ülkede, sınırlı ölçüde de olsa, başörtülü bazı kızların (özellikle Kuzey Afrika kökenli) okullara alınmasının yasaklandığı görüldü. AB de buna ses çıkarmadı.
Bununla beraber, Avrupa’da -ve dünyanın daha birçok yerinde- türban meselesini özgürlük ve demokrasi normlarına bağlayan çok kimse var. Nitekim Batı medyasındaki yazılarda ve bazı Avrupalı politikacıların beyanlarında, bu ilinti açıkça ifade ediliyor. Yani bu yaygın görüşe göre, başörtülü öğrencilerin üniversitelere sokulmaması, “gayri demokratik” bir uygulamadır.
Böyle düşünenler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde yer alan laiklik ilkesinin anlam ve önemini tam hissetmiyor olabilirler. Bu yüzden onlar -kendi ülkelerinde böyle bir sorunun olmamasının da etkisiyle- türban ile laiklik arasında bir ilinti kuramıyorlar.
Nitekim Avrupalı politikacıların ve diplomatların çoğu (bu arada AB Komisyonu yetkilileri de), türbanı “laikliğe karşı bir tehdit” olarak görmediklerini açıkça söylüyorlar.

Öbür karar çıkarsa...
Türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi kararına resmi çevrelerin sergilediği ölçülü tavra karşılık, “gayri resmi” tepkilerde vurgulanan hususlardan biri de, bunun olası bir parti kapatma kararının sinyalini verdiğidir.
Dünya basınında bu tahmin üzerinde geniş bir görüş birliği var. Bu kaygı daha suskun davranan resmi çevrelerde de yaygın.
Bu olasılık gerçekleşirse tepkilerin çok daha sert ve etkin olacağını şimdiden öngörmek zor değil...