Bu stratejinin arkasındaki fikir şu: AB ile ilişkilerde büyük zorluklar, sıkıntılar yaşanıyor. Türkiye aslında müzakere sürecinde 34 faslı ele alacak noktaya geldi ve de özellikle Kıbrıs Rum kesiminin ve AB'deki bazı yandaşlarının çıkardığı engeller yüzünden bu başlıkların bir kısmı masaya gelemiyor veya gelmesi beklenen dosyaların da rafa kaldırılmasına çalışılıyor.Türkiye bu konuda ne yapabilir? Ya AB'ye küser, müzakerelere ara veya son verir ya da AB'nin dosyaları "açma-kapama" kararını beklemeden, bunları bizzat kendisi masaya yatırır ve gerekeni yapar...Hükümet, bu ikinci şıkkı seçmiş bulunuyor. Bir yetkilinin deyişiyle, "Onlar hazır değillerse, biz hazır olmalıyız"... Önümüzdeki çarşamba günü Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Devlet Bakanı Ali Babacan, bazı üst düzey bürokratlarla AB konusunda bir "strateji toplantısı" yapacaklar. Amaç: 2013 yılına kadar uzanan 6 yıllık dönem için bir "yol haritası" çizmek, yani bu süre zarfında AB ile uyum sağlayacak siyasi, ekonomik ve sosyal reformları belirlemek... Bu akılcı, doğru bir yol. Madem ki AB ile bütünleşmeyi büyük bir "çağdaşlaşma projesi" sayıyoruz ve madem ki AB'nin standartlarını benimsemeyi ve uygulamayı -sık sık tekrarlandığı gibi- "onlar istediği için değil, Türk halkı istediği için" arzuluyoruz, o halde bu "dönüşümü" -AB'den gelebilecek çatlak seslere rağmen- kendimiz gerçekleştirmeliyiz.Bu bağlamda siyasi liderlerin kamuoyuna verecekleri mesaj çok önemli. AB'ye karşı düş kırıklığı, hatta öfke duyulabilir. Ama AB'ye kızıp bunun acısını AB standartlarından ve sonuçta çağdaşlaşma projesinden çıkarmak, "imama kızıp oruç bozmaya" benzer...Şu da bir gerçek ki, son zamanlarda Türkiye birçok önemli reformları "AB motivasyonu" sayesinde gerçekleştirmiştir. Meclis de, AB ile belirlenen takvime yetiştirilmek üzere, birçok uyum yasalarını gece gündüz çalışarak çıkarmıştır.Şimdi tasarlanan yeni strateji, aslında AB ile müzakere edilmesi gereken düzenlemelerin ve değişikliklerin bizzat kendi inisiyatifimizle (sanki karşımızda AB yetkilileri oturuyormuş gibi) masaya yatırılmasını ve gereken kararların alınmasını öngörüyor.Türkiye bunda başarılı olursa, 2013'te rahatlıkla "Biz hazırız, karar sizindir" diyebilecektir... Kendi arzumuzla... Bu yıl AB ile ilişkilerde belki de geçmiş yıllardan daha çok zorluklar yaşanacak.Her ne kadar aralık zirvesinde askıya alınan 8 fasıl dışındaki diğer dosyaların müzakeresi "serbest" bırakıldıysa da, bunların da engellenmesi tehlikesi var. Nitekim, başta açılması öngörülen "İşletme ve Sanayi" ile ilgili dosyanın akıbeti daha henüz belli değil.Aynı şey, "Kuzey Kıbrıs ile direkt ticaret" konusunda verilen söz için de geçerli. Bu yönde bir hareket olup olmayacağını bu ay -muhtemelen dışişleri bakanları toplantısında- göreceğiz.Yılbaşında AB'nin dönem başkanlığına Almanya geldi. Bir Alman diplomatının deyişiyle, yeni başkanlığın öncelikleri, AB'nin iç bünyesi ve temel ortak politikalarıyla ilgili sorunlar ve projelerdir. Anayasa, enerji, çevre, terör, organize suç, ekonomik sorunlar gibi...Türkiye ile ilişkiler bu öncelikler arasında yer almıyor. Öyle görünüyor ki, Almanya -Türkiye'deki seçimleri de göz önünde tutarak- Ankara'dan örneğin Kıbrıs bağlamında limanlar konusunda bir hareket beklemiyor ve dolayısıyla yeni bir inisiyatif düşünmüyor.Bu, Türkiye için bir "hareketsizlik dönemi" olabilir. Yeter ki, bir sürtüşme ve kriz dönemi olmasın...Bu durumda Türkiye'nin yapacağı en iyi şey de, kendi yeni stratejisiyle yoluna devam etmektir. skohen@milliyet.com.tr Yola devam
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025