TÜRKİYE'nin Irak politikası, bu ülkeye asker göndermeme kararı ile yeni bir aşamaya giriyor. Bu, Irak'taki gerçekleri dikkate alan, yeni değerlendirmeler ve stratejiler gerektiren bir aşamadır.
Kuşkusuz Türk hükümeti büyük stres yaratan "Irak'a askeri katkı" konusunun gündemden düşmesinden sonra rahatlamıştır. Ancak Türkiye, komşu ülkede giderek tırmanan karmaşa karşısında "ne olursa olsun - veya - ABD ne yaparsa yapsın, bu bizi ilgilendirmez" diyecek durumda değildir. Bölgeden uzak ülkelerin böyle bir lüksü olabilir; ama Türkiye'nin Irak'ta kendi güvenliğini ve stratejik çıkarlarını olumsuz etkileyecek gelişmelere seyirci kalması düşünülemez...
Şimdiye kadar Türkiye'nin Irak'ın geleceği konusunda söz sahibi olması için mutlaka "askeri bir rol" oynaması gerektiği savunulmuştu. Şimdi ise Türkiye'nin "sivil bir rol" oynayabileceği, yani Irak'ta siyasal, ekonomik, sosyal bir işlev üstlenebileceği belirtiliyor ve "yeni aşama" için planlar ona göre hazırlanıyor...
* * *
TÜRKİYE'nin Irak'ta askeri sorumluluklar yüklenmeden de, şimdi iki ayrı kulvarda, yani hem ABD ile ilişkilerinde, hem de Irak'la ilgili gelişmelerde, yeni açılımlar yapması mümkün.
ABD'nin bu kez (mart "şoku"nun aksine), Türkiye'ye karşı söyleyecek lafı yok. Washington'da Ankara'nın ABD ile işbirliği alanında elinden geleni yaptığı, gerçek bir müttefik gibi davrandığı kanısı hakim. Bu, Türk diplomasisine Irak'la ilgili görüşlerini, kaygılarını ve beklentilerini, ABD ile diyaloğunda daha etkin biçimde duyurması olanağını veriyor. Türkiye açısından bu diyaloğun önemli bir unsuru kuşkusuz PKK/KADEK'e karşı mücadele konusu olacaktır.
Irak Geçici Yönetim Konseyi (resmen tanınsın veya tanınmasın) bugün Bağdat'taki tek siyasi varlık olarak duruyor. Bunun bir "Amerikan kreasyonu" olduğu doğru. Ama Konsey'in giderek etkinlik kazandığı ve Irak'ın geleceğine yön verebilecek bir rol almakta olduğu da bir gerçek. Irak'ın yeni anayasasını hazırlama ve seçimleri düzenleme gibi işlerde esas rolü oynayacak olan da bu Konsey'dir.
* * *
TÜRKİYE gerek Konsey, gerekse Kuzey'deki Kürt liderleri ile ilişkilerine yeni bir yön verme noktasına gelmiş bulunuyor. Ankara Irak'la ilgili endişelerini veya beklentilerini direkt olarak bu yönetici kadro ile paylaşmak durumundadır. ABD'nin "patron" olarak görülmesi, bu kadroların hiç inisiyatif veya söz sahibi olmadığı anlamına gelmiyor.
Dolayısı ile bu siyasi güçlerle kurulacak yapıcı bir diyalog, bazı meselelerin direkt hallini kolaylaştıracaktır. Üstelik bu doğrudan temas, ülkenin yeniden yapılandırılmasında, yeni anayasanın hazırlanmasında, (bu arada olası bir federal sistemin kurulmasında) Türkiye'nin de sesini duyurması olanağını sağlayacaktır.
Ankara'nın yeni gerçeklere göre, Irak'ın geleceğine ilişkin tavrını belirlemesi Bağdat ile ilişkilerini şekillendirmesi zamanı gelmiştir. Bunun Irak'ta asker bulundurmadan da başarı ile gerçekleşebileceğini göstermek, şimdi Türk diplomasisine düşüyor...