Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşması sırasında Kıbrıs’la ilgili söyledikleri, Ankara’nın Kıbrıs meselesinde yeni bir yaklaşım benimsemekte olduğunu ortaya koydu.
Erdoğan’ın dünya örgütünün kürsüsünden verdiği mesaj açık: Kıbrıs’taki müzakereler hızla ilerlemez ve gelecek ilkbahara kadar anlaşmayla sonuçlanmazsa, artık bir daha görüşme olmayacak, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak uluslararası camia tarafından tanınmasına çalışılacak...
Halen BM toplantıları vesilesiyle New York’ta bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da bu doğrultuda mesajlar veriyor.
Bu, Türkiye’nin Kıbrıs stratejisindeki yeni bir yönelimin işareti. Şöyle ki: Şimdiye kadar Türk tarafı, iki kurucu devletin, eşitlik ve demokratlık esaslarına dayalı, iki kesimli federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti oluşturmasını istiyordu. Yani amaç, bu parametreler çerçevesinde, adada “birleşme”nin sağlanmasıydı.

Birleşme hayali
TALAT ile Kıbrıs Rum Başkanı Hristofyas arasındaki görüşmelerin başında esen iyimserlik havasına karşı son zamanlarda su üstüne çıkan derin anlaşmazlıklar, Türkiye’de ve KKTC’de bu hedefe ulaşılamayacağı kanaatini doğurdu. Yapılan değerlendirmelerde, anlaşmaya varılamaması halinde, atılacak yeni adımlar üzerine duruldu.
Yeni strateji, “birleşme” fikrini terk edip, KKTC’nin “ayrı” bir devlet olarak varlığını pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu bağlamda Türk diplomasisi, KKTC’nin dış dünya tarafından tanınmasını ve mümkün olduğu kadar çeşitli ülkelerle normal ilişki içine girmesini sağlamaya çalışacak...
Başbakan Erdoğan’ın BM’deki konuşmasında, müzakerelerden sonuç çıkmaması halinde, bu opsiyona başvurulacağını açıklaması anlamlıdır. Bu, Hristofyas yönetimine şu mesajı da veriyor:
Eğer tutumunuzu değiştirmezseniz, bilin ki adanın birleşmesi artık hiç mümkün olmaz, Kuzey Kıbrıs ayrılır ve şimdiki “yeşil hat” da KKTC’nin devamlı sınırları olur...
Bu noktaya gelindiği takdirde, adada -ve bölgede- bir gerginlik dönemine girileceği kuşkusuz. Taraflar kendi lehlerine destek sağlamak için büyük bir mücadeleye girişeceklerdir. Ancak ondan sonra “Birleşik Kıbrıs” fikri tamamen gömülmüş olacaktır.
Bu durumda KKTC’nin şimdiki imkânlarıyla varlığını sürdürmesinde bir sıkıntısı olmaz. KKTC yılların deneyimiyle kurumlaşmış, Kıbrıs Türk halkı kendi çabaları ve sadece Türkiye’nin aktif desteğiyle yaşamını sürdürmeye alışmıştır.
Ancak KKTC’nin uluslararası camia tarafından tanınması kolay olacak bir iş değil, Türk diplomasisinin bu konuda çok çaba harcaması gerekecek. İlk etapta yakın hissedilen bazı ülkelerin desteğini sağlamak mümkün olabilir. Ama açıkçası, önemli güçlerin KKTC’yi tanımasını ve onunla direkt ilişki kurmasını beklemek fazla iyimserlik olur...

Ayrılma olasılığı
BU arada Kıbrıs Rum yönetimi, bir başka cephede, üyesi olması nedeniyle daha avantajlı olduğu AB kulvarında atağa geçmeye hazırlanıyor. Hedefi, Türkiye’yi yıl sonuna kadar limanlarını Rum gemilerine açmasını (yani Türkiye’nin 3 yıl önce verdiği sözü yerine getirmesini), bu sonuç vermezse AB’nin Türkiye ile müzakereleri askıya almasını sağlamak.
Bu sorun AB’yi Türkiye ile karşı karşıya getiriyor. AB’nin Türkiye ile ilişkilerini koparacak bir harekette bulunacağını sanmıyoruz. Ama bu konuda herhangi olumsuz bir gelişmenin faturası öncelikle Kıbrıs Rum tarafına çıkacaktır. O takdirde Kıbrıs’ta çözüm umutları tamamen yok olacak, “ayrılma” kaçınılmaz hale gelecektir...