Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Öcalan'ı yargılayıp mahkûm eden DGM Başkanı Turgut Okyay'ın Fikret Bilâ'ya söyledikleri ise temel sorunu ortaya koymaya yetiyor. Sayın Okyay'ın, Türk insanının artan bir şekilde son çıkış yolu olarak sarıldığı AİHM'nin tam olarak ne olduğunu pek anlamadığı görülüyor. Bu çerçevede, bırakın PKK'lı katilleri, Manisalı gençlere işkence eden polislerin bile bu mahkemeden niçin medet umduklarını sorgulamadan, bize göre, kestirip atıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi'nin Türk yargıç Rıza Türmen'in de katılımıyla Öcalan hakkında aldığı kararı nesnel açıdan değerlendirirsek, bazı gerçekleri hemen görürüz. Bunların başında da Türk hukuk sisteminin yetersizliğinin bir kez daha tescil edildiği gerçeği geliyor. Zira, Öcalan kararı, AİHM tarafından Türkiye aleyhinde verilen ilk karar değil. Son karar da olmayacak. Bu çerçevede, AİHM'yi 'bir siyasi komisyon' olarak görüyor, oradaki yargıçların çoğunun 'zaten hâkim bile olmadıklarını' söylüyor. Ardından da, çelişkili olarak AİHM için 'çok kuralcı ve çok şekilci bir komisyondur' diyor. Bir diğer gazeteye söyledikleri ise daha da ilginç. AİHM'nin Öcalan kararını, 'insanlığa bir yararı olup olmadığını sorgulamadan verdiğini' söylüyor. Bu arada soruyor. 'Türkiye'de değil de Fransa'da olsaydı AİHM böyle bir karar verir miydi?' İlk önce AİHM'nin, Kuzey İrlanda bağlamında, geçmişte İngiltere aleyhinde verdiği çok sayıdaki kararı çok yakından incelemesini kendisine salık veririm. İkincisi, AİHM, Okyay'ın da dediği gibi, 'kuralcı'dır ve olmak zorundadır. Yani, 'insanlığa yarar' gibi kavramlar, 'ulvi' olsalar bile, mahkemeyi ilgilendirmez. Bu mahkeme sadece, Türkiye'nin de taraf olduğu, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nu temel alır. Konvansiyonun maddeleri ise sarihtir.Türk adalet sistemi bunları zamanında kavrayabilseydi, Öcalan davasının bugün uğradığı 'hukuk kazasına' uğramaması için, her şeyden önce söz konusu konvansiyonu çok dikkatli bir şekilde incelemesi gerekirdi. Buna bağlı olarak da, Türkiye'nin başını ilerde ağrıtacak hususları tespit etmesi gerekirdi. Bu yapılsaydı, AİHM'nin sözünü ettiği usulsüzlükler engellenmiş olur, Öcalan da bugün, ağırlaştırılmış müebbet cezasını sorunsuz olarak çekiyor olurdu. AİHM kuralcı olmak zorunda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nu hukuki açıdan 'içselleştirmiştir.' AİHM'nin yargı yetkisini ve vatandaşlarının bu mahkemeye başvurma haklarını teslim etmiştir. Türkiye'yi buna zorlayan olmamıştır. Bunu yapması, Türkiye'nin geleceğini nerede gördüğüne dönük bir işarettir. Kısacası, burada söz konusu olan, Türkiye'nin kendi tercihidir. Öte yandan, her kademeden Türk vatandaşının bu mahkemeye artan bir şekilde başvuruyor olması ise bu durumun somut bir ihtiyaca yanıt verdiğini ortaya koymaya yetiyor. Özetle, Türk adalet sisteminin yetersiz kaldığı yerde AİHM devreye giriyor. Bu durumdan rahatsızsak, o zaman çok kolay bir çözüm yolu var. Egemenlik mutlak surette ve her halükârda bizde olduğuna göre, AİHM'nin yargı yetkisini artık kabul etmediğimizi ilan edebiliriz. Tabii bunun Avrupa Konseyi üyeliğimiz ve AB hedefimiz açısından maliyeti olur. Fakat bunların Türkiye için zaten zararlı kuruluşlar olduğuna kanaat getirmişsek, bu 'maliyetin' aslında bir önemi kalmaz. Önemli olan, ne istediğimizi iyi bilmektir. Ancak, devlet olarak bir uluslararası kurallar silsilesine uyma taahhüdünde bulunduysak ve uymaya devam edeceğimizi söylüyorsak, o zaman bunlara uymak zorundayız. Bunlar yapılmış olsaydı, bugün Öcalan'ın haklı olarak aldığı ağırlaştırılmış müebbet cezası kimse tarafından sorgulanıyor olmazdı. Yani sorun AİHM'den değil, bu mahkemeyi ve bizi bağlayan temel belgeleri yeterince bilmememizden kaynaklanıyor. semihi@cnnturk.com.tr Çözüm yolu var ama...