YAP'ın önde gelenlerine bakılacak olursa, bu zafer "hakkıyla alınmış" olacak. Zira muhalefet halka istikrarsızlıktan başka bir şey vaat etmiyordu. Aksine, Ukrayna ve Gürcistan misallerinden söz ederek, "rejim düşmanlığı" yapıp, "kışkırtıcı" bir tutum sergiliyordu. Yaşam standardı günden güne artan sokaktaki Azeri ise bunu istemiyordu. Bu elbette ki, demokratik bir perspektiften bakıldığında, fazla "klinik" bir yaklaşım. Öte yandan bunun, "Azatlık Bloku" adı altında birleşen muhalefetin görüşü olmadığı da kesin. Azeri muhalefetine göre bu seçimlere "demokratik" demek mümkün değil. Zira, ne doğru dürüst miting yapmalarına izin verildi, ne de resmi kanallara çıkıp siyasi platformlarını adam gibi anlatmalarına fırsat tanındı. Bu arada, muhalefet liderlerine karşı, "eşcinsellik" iddiaları dahil olmak üzere, her türlü suçlamayı içeren karalama kampanyaları yürütüldü. Bu yazı yazıldığında Azerbaycan "seçkileri" devam ediyordu. Ancak, sandıktan bir sürpriz çıkması beklenmiyor, Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Yeni Azerbaycan Partisi'nin kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bağımsız gözlemciler de bunun büyük ölçüde doğru olduğunu belirtiyorlar. Uzun lafın kısası, Azerbaycan'da yapılan seçimlerden aslında bir değil iki beklenen sonucun çıktığını bir öngörü olarak söyleyebiliriz. Bunlarda birincisi, İlham Aliyev ve onun arkasında duranlar açısından "mutlak bir zafer" ise, diğeri, aralarında Türklerin de bulunduğu, uluslararası gözlemcilerin Azerbaycan'a demokrasi açısından tekrar "kırık not" verecek olmalarıdır.İşte bu durum Türkiye'yi tekrar çok ince bir çizgi üzerinde yürümek zorunda bırakıyor. Zira, bu kardeş ülkede demokrasiden yana fazla ağırlık koyacak olursa o zaman Aliyev rejimine daha mesafeli durması gerekiyor. Bu ise iki ülke arasında kurulmuş olan bir düzenin, aynen Elçibey yönetiminden Aliyev yönetimine geçişte olduğu gibi, yeniden kurulmasını gerektirebilir. Seçimlerden 2 sonuç Bakü-Ceyhan'ın devreye girmesiyle artan stratejik ortak çıkar ise bu tür değişikliklere bu aşamada fazla el vermiyor. Bu durumda Türkiye'ye sadece "dostane telkinlerde" bulunmak kalıyor. Başbakan Erdoğan'ın birkaç ay önce Bakü'ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yaptığı gibi. Ancak, Ankara'nın, bu telkinlerinin "düşük yoğunluklu" olmasına dikkat ettiği de ortada. Azeri muhalefeti işte bundan dolayı Türkiye'ye kırgın. Müsavat Partisi ve Halk Cephesi gibi partilerden oluşan "Azatlık Bloku"nun -aslında bizdeki milliyetçilerin pek de hoşuna gidecek bir blok oluşmasına rağmen- Türkiye'den istediği desteği alamaması bu cephedeki siyasetçiler arasında derin hayal kırıklığı yaratmış durumda. Türkiye'ye kırgınlık Türkiye'nin, bir ucunda demokrasinin gerekleri, diğer ucundaysa -göreli de olsa istikrarı koruma gereğinin olduğu benzeri çelişkileri "Türki Cumhuriyetleri"nin çoğu ile yaşayacağı de kesin. Bunu daha şimdiden Özbekistan ile ilişkilerde görüyoruz.Ankara'nın bu denklemde tercihini hangi taraftan yana kullanacağı ise aşikâr. Müsavat Partisi'nin lideri İsa Gamber işte bu yüzden Türkiye'yi demokrasi adına "pasif kalmakla" suçluyor. Bu durumda Azeri muhalefetinin gelecekte Türkiye'den çok George Soros'u tercih etmesi halinde kimsenin şaşmaması lazım. Zira demokrasi ve insan hakları adında Türkiye'den bekledikleri desteği alamadıkları ortada. semihi@cnnturk.com.tr Soros'u tercih ederler