Açıkça konuşmak gerekirse, 301'e dayanarak arka arkaya açılan davalar ve ilk cezaların yağmaya başlaması, Dışişleri Bakanı Gül'ün "Bu davalar düşer" yaklaşımıyla çelişmekle kalmıyor, Türkiye'nin bir tür "devri sabık"a doğru ilerlemekte olduğunu çağrıştırıyor. Başka bir ifadeyle, "AB perspektifi" Türkiye'yi ileriye götürecekken geriye götürmeye başladı. Ali Babacan'ın hafta içinde AB büyükelçilerine verdiği brifing bir ölçüde "rahatlatıcı" olmuş. Ancak bu, AB kanadında artan kuşku ve kaygıyı gidermeye yetmiyor. Kaygının temelindeyse "Türkiye'de neler oluyor?" sorusu yatıyor. Çünkü bir şeylerin "şirazeden çıktığı" görülüyor. Son olarak Mustafa Koç ve Erdoğan Teziç hakkında Başbakan Erdoğan'ın "talimatıyla" başlatılan savcılık soruşturması ise hükümette gelişmekte olan "tahammülsüzlüğün" en somut ifadesi olarak görülüyor. Hem Erdoğan'ın, hem de Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, Ali Babacan'ın bile "değişmesi gerekir" dediği, 301'i değiştirmeme kararında olduklarını açıkça yansıtmaları ise bu algılamayı daha da somutlaştırıyor. Erdoğan'ın bu hoşgörüden uzak yaklaşımını Avrupa'da kendisine yakın olan dostu Silvio Berlusconi alkışlayabilir. Birçok Avrupalı zaten ikisi arasında dünya görüşü itibariyle büyük bir fark olmadığını söylüyorlar.Ancak, Avrupa'nın geri kalan kısmının bunu ne kadar "alkışladığını" gelen ve gelecek olan tepkilerden görmek mümkün. Öte yandan, Erdoğan'ın bu tepkilere karşı daha da hırçınlaşacağını ve çırpındıkça daha çok batan adam misali, Batı'daki olumlu imajını iyice zedeleyeceğini adeta görür gibiyiz. Tahammülsüzlük Hal böyle olunca, AB çevrelerinde artan kaygının temelinde aslında, "Türkiye'de neler oluyor?" sorusundan çok, "Başbakan Erdoğan'a neler oluyor?" sorusu yatıyor. Erdoğan'ın "AB perspektifinin ruhundan ayrılmakta" ve ülkeyi belirsiz bir yöne doğru götürmekte olduğu düşünülüyor. Daha doğrusu, son dönemdeki kimi girişimlere ve yaklaşımlara bakılarak, Erdoğan'ın ülkeyi aslında "malum yöne" doğru götürmeye çalıştığından artan bir şekilde endişe ediliyor. Çeşitli AB büyükelçilerini hafta içinde yokladım. Kızdıkları ortak bir nokta var. O da, Erdoğan'ın "TCK'yı istedikleri gibi değiştirdik, 301'e ses çıkarmadılar, aksine onayladılar" yaklaşımı. Avrupa'nın ifade özgürlüğünü açıkça sınırlayan bir yasa için "onay mercii" olarak gösterilmesini "kabul edilemez" olarak nitelediler. AB, 'neler oluyor' diyor Bir büyükelçi ise şöyle konuştu:"Reformları bizim için değil kendiniz için yapıyorsunuz. Bize 'Reform yapıldı' dendi. Biz de konuya iyi niyetle bakıp, 'Tamam' dedik zira AB kriterleri ortada. 'Kaldı ki bir tarama süreci var ve neyin ne olduğu nasıl olsa ortaya çıkar' düşüncesiyle avantajı Türkiye'den yana kullandık ve 3 Ekim'de müzakerelerin başlamasını destekledik" diye konuştu. Bu sözlerin içinde bir hayal kırıklığının gömülü olduğu açık. İçeride artan hayal kırıklığı, dışarıda artan hayal kırıklığı, derken, Başbakan Erdoğan'ın ne yapmaya çalıştığı gerçekten de bir muamma. semihi@cnnturk.com.tr Hayal kırıklığı