Nâzım, babamın neslinin devasa şahsiyetidir. Ancak benim neslime de damgasını vurmuştur. Zira onu sevmek, okumak ve yüceltmek benim neslime de pahalıya patlamıştır. Kız arkadaşına bir Nâzım şiiri gönderdi diye gencecik yaşta kodesi boylayan Attilâ İlhan'ın açtığı yoldan epey tanıdık geçmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Nâzım Hikmet lehine açılan bir davayı reddeden Danıştay 10'uncu Dairesi'nin kararını bozarken, "Nâzım Hikmet, Türk dünyasının ve 20'nci yüzyıl dünya edebiyatının en büyük şairlerinden olup, geçmiş ve gelecek yüzyılların ebediyen yaşayacak klasiğidir" demiş. 12 Mart döneminde evimiz Emil Galip Sandalcı ve Seha Meray'dan, İlhami Soysal ve Fikret Otyam'a kadar birçok "azılı vatan haini komünistin" uğrak yeriydi. Babam bu yüzden "eninde sonunda basılacağımızı" doğru olarak tahmin etmişti.Bu nedenle, Nâzım koleksiyonunu da içeren "sakıncalı kütüphanesini" Dışişleri Bakanlığı'ndaki odasına taşımıştı. Günümüzde emekli olan veya emeklilikleri yaklaşan büyükelçilerimizden bir grup "potansiyel komünist" genç diplomatımızın kütüphanesine de aynı şekilde "yataklık" etmişti. Onun için Nâzım'a ve sevenlerine o kadar acıyı çektirmiş olan bir düzeninin kendisini şimdi böyle yüceltmesine biraz "sinik" bir şekilde bakmamız "kaçınılmaz" oluyor. Aslında burada sadece bir "düzenden" söz etmek de yanlış. Sakıncalı kütüphane Nâzım'la uğraşan düzenin günün "milliyetçi-maneviyatçı" kesiminden büyük güç aldığını unutulmayalım. "Vatan haini" Nâzım'a "Def olup çok sevdiği Moskof'a gitsin" diye nasıl saldırdığını günün gazeteleri yansıtır. Burada "kaçınılmaz" olan bir diğer şey ise, aynı düzenin, bugün uğraştığı kimi yazar ve çizerleri de, bundan 30-40 sene sonra, "Türk ve dünya edebiyatının büyük isimleri" şeklinde lanse edip etmeyeceği sorusudur. Melih Aşık, son gelişmelerin bir kısmına bakarak hafta içinde şu yargıda bulundu:"AB üyeliği ile Avrupa'ya ne katacağız? Bilimde, sanatta, edebiyatta, sporda Avrupa'ya ekleyeceğimiz ne var? Avrupa'ya çağdaşlık mı götüreceğiz, yoksa türban, imam hatip, alkol yasağı gibi tartışmalarla laiklik duvarını mı zorlayacağız? Avrupa bizi neden istesin?" Düzenin uğraştıkları Melih Aşık'ın bu yargıya, "son gelişmelerin bir kısmına bakarak" vardığını belirttim, çünkü bu listeye "fikir özgürlüğüne saldırı" ve "entelektüel hoşgörüsüzlük" gibi şeyleri de eklemek lazım. Sonuçta Avrupalı, Türkiye hakkındaki kanaatini sadece ""türban, imam hatip ve alkol yasağı" gibi şeylere bakarak değil, ülkenin tüm açıklarını görerek oluşturuyor. Öte yandan, Melih Aşık'ın sorusuna yanıt da aslında ortada. "Türkiye" olarak şu anda Avrupa'ya katacağımız fazla bir şey belki yok. Ama "Türklerin" Avrupa -hatta dünya- bilimi, sanatı, edebiyatı, müziği ve sporuna katkıları her zamanki gibi devam ediyor. Sorun, Nâzım'da olduğu gibi, "Türkiye" olarak bizleri dünya gözünde yücelten bu katkıları 30-40 sene gecikmeyle anlamamızdan kaynaklanıyor. Geri kalmışlık işte budur. semihi@cnnturk.com.tr Geri kalmışlık nedir?