Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Lüksemburg'dan dün nihayet çıkan karar elbette ki ideal karar değil. Türkiye'nin tercihi tabii ki, Kıbrıs'a gönderme yapan kimi maddelerin Müzakere Çerçeve Belgesi'ne girmemesiydi. Ancak, sonuçta 25 ülkeyle müzakere ediyorsunuz. Bunlardan biri de, zamanında yürütülen yanlış politikalar nedeniyle "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tek başına AB üyesi olmasına olanak sağlanan Kıbrıs Rum Kesimi. Bu arada, Türkiye'yi AB'de görmek istemeyen, ancak bunu açıkça söyleyemeyen bir grup üye ülke de söz konusu. Bunların başını tabii ki Fransa çekiyor. Bu üyeler Türkiye'yi bloke etmesi için perde arkasından Avusturya'yı teşvik ettiler. Yoksa, stratejik ölçekte bu kadar önemsiz olan bir ülke diğer 24 üyeye bu kadar kafa tutamazdı. Başı Fransa çekiyor Belli ki bu üyeler Avusturya'nın Türkiye'yi bir noktada bezdireceğini hesaplıyorlardı. Beklentileri, masadan kalkan tarafın Türk tarafı olmasıydı. Ancak Ankara sağlam durdu. "İmtiyazlı ortaklık" kavramının Müzakere Çerçeve Belgesi'ne herhangi bir şekilde girmesi halinde masadan kalkacağını söyledi. AB üyeleri arasında da bunun böyle olduğuna inananlar vardı. Özellikle İngiltere'nin tutumu takdire şayandır. İngilizler kendi çıkarları söz konusu değilse başkaları için kesinlikle tehlikeye atılmazlar. Demek ki Türkiye'nin AB perspektifi İngiltere açısından "olmazsa olmaz" niteliğini taşıyor. Ankara sağlam durdu Washington'un da devreye girmesiyle Avusturya'nın direnci kırılmaya başlandı. Bu sefer sorun Avusturya'ya onurlu bir çıkış yolu sağlamaktı. Yoksa masadan eli tümüyle boş kalkacaktı. Viyana'yı tatmin etmek için istenen fırsatı da AB'nin Hırvatistan ile müzakerelere başlama kararı sağladı. Avusturya'nın esas istediği de zaten buydu. Sonuç itibariyle Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerine başlıyor. Ancak bunun bayram havası içinde olmadığı da ortada. Bu tarihi adım ne yazık ki buruk bir atmosferde atılıyor. Müzakere sürecinin ise son derece zorlu geçeceği de kesin.Özellikle Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB üyesi olarak sağladığı avantajı sonuna kadar Türkiye'ye karşı kullanacağı anlaşılıyor. Başka bir ifadeyle bu son iki gündür yaşanan krizi ileride başka şekillerde yaşayacağız. Ve Washington devrede Ancak Türkiye'nin yine de bastırarak bu yolda ilerlemekten başka bir çaresi yok. AB perspektifi Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasının bir önkoşulu. İster beğenin, ister beğenmeyin, ama bunu böyle yapan bir dizi nesnel faktör var. Kaldı ki, AB yoluna girip de kayıpla çıkan ülke yok. Ama bu süreçte Türkiye'nin tam bir değişimden geçmek zorunda kalacağı da malum. Bu değişim süreci ise bizde birçok kişi tarafından Türkiye açısından "kayıp" olarak değerlendirilecek. İrlanda, o günkü ismiyle, Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik için hazırlanırken buna en çok karşı çıkan, "Üyelik bizi mahveder; dinimiz, kimliğimiz elden gider" diye yaygara koparan Katolik kilisesiydi. Kayıpla çıkan ülke yok Aslında korktukları oldu da. Kilisenin toplum üzerindeki sultası zaman içinde kalktı. Fakat bugün hiç kimse İrlanda için "kayıp" veya "kimliksiz ülke" diyemez. 1970'li yıllarda Avrupa'nın en fakir ülkesi olmasına karşın, İrlanda bugün AET ve AB sayesinde Avrupa'nın en zengin ülkesi haline gelmiştir.Türkiye de zaten bu yola girdiyse bu amaçla girdi. Bizi AB'de istemeyenlerin temel korkusu da bu. Zengin, güçlü ve stratejik önemi olan bir ülkenin kendilerini nasıl gölgeleyeceğini çok iyi biliyorlar. Özetle, bu işi başarmamızdan korkuyorlar. semihi@cnnturk.com.tr İrlanda örneği