Fransız hükümetinin, "Cezayir Yasası" diye lanse edilen 1955 tarihli yasayı raftan indirmesi bu ülkeyle ilgili nahoş bir tarihi anıyı da akla getiriyor. Bu öyle bir anı ki, genç Fransızlar bile ayrıntılarını pek bilmezler. Çünkü bunlar büyük ölçüde onlardan gizlenmiştir.Yıl 1961'dir. Paris'in polis şefi Maurice Papon'dur (bilmeyenler kim olduğunu aşağıda anlayacaklar). Arka plandaysa Cezayir'in kanlı kurtuluş mücadelesi devam etmektedir. Fransızlarca öldürülen masum Cezayirlilerin sayısı artarken, bağımsızlık mücadelesi veren Ulusal Kurtuluş Cephesi de (FLN) güvenlik güçlerine karşı ölümcül saldırılar gerçekleştirmektedir. Türk tarihi hakkında değer yargılarında bulunmaktan çekinmeyen Fransa, böylece bizim de Fransız tarihine projektör tutmamıza fırsat tanımış oluyor. Fransa'daki "banliyö ayaklanması" ise bunun için bir vesile sağlamış bulunuyor. Papon, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Bordeaux kentinde, faşist Vichy hükümetinin polis şefi olarak, binlerce Yahudiyi ölüme gönderen kişidir. Ekim 1961'de, FLN tarafından öldürülen bir Fransız polisin cenazesinde, "Öldürülen her polisimiz için onlardan 10 kişi öldüreceğiz" andını içer. Sözünü de tutar.Tarih 17 Ekim 1961'dir. Papon "Cezayir Yasası"na dayanarak banliyölerdeki Cezayirlilere ve dolayısıyla tüm Araplara karşı saat 18.00'den sonra sokağa çıkma yasağı uygular. FLN'nin Fransa'daki siyasi kanadı da bunu protesto etmek için barışçıl bir gösteri düzenler.30 bine yakın kişi, çocuklarıyla birlikte banliyölerden çıkıp Paris'in merkezine hareket ederler. Ancak, intikam ateşiyle yanan Papon'un polisleri, göstericilere ateş açarak saldırıya geçerler. Her polis için, 10 kişi Günün sonunda en az 200 kişi -fakat bazı hesaplara göre 400 kadar kişi- katledilir. Sadece Saint Michel Köprüsü'nde 30 kişi polisler tarafından öldürülmüş veya ağır yaralı ve yarı baygın bir şekilde Seine Nehri'ne atılmıştır. Peki sonra ne olur? 30 yıl süreyle hiçbir şey. Fransa, 1962'de, Evian Antlaşması'yla Cezayir'in bağımsızlığını tanır; antlaşma gereğince sivillere karşı her türlü vahşeti işlemiş olan güvenlik güçleri için af ilan edilir. 17 Ekim katliamını yapanlar böylece kurtulurlarken, "tabu" sayılan bu konu da unutulur. Ta ki, bir grup Fransız Yahudisinin 1990'ların ortasında Papon'un Bordeaux'da işlediği suçlar için yargılanmasını istemelerine kadar. Bu arada, Jean-Luc Einaudi adlı tarihçi tarafından 17 Ekim katliamı hakkında 1991'de yayımlanan kitap da bu acı olayın anısını yeniden canlandırmaya başlar. 30 yıllık suskunluk Papon'la ilgili olarak nihayet bir "Nazi suçları" davası açılırken, bu gelişme Cezayirlileri de harekete geçirir. Ancak, bildiğimiz kadarıyla, 17 Ekim katliamıyla ilgili olarak herhangi bir dava bugüne kadar açılmış değildir. Bildiğimiz tek dava, Papon'un, Le Monde gazetesinde konu hakkındaki yazdığı bir makale nedeniyle Einuadi aleyhine açtığı "hakaret davası"dır. Paris'in sosyalist Belediye Başkanı Bertrand Delanoe, 2001'de düzenlenen sessiz ve sade bir törenle, bu katliamın anısına Saint Michel Köprüsü'ne nihayet bir plaket koydurtur. Ancak bu bile, polis sendikaları ve Ermeni soykırımı konusunda çok şey söylemekten hoşlanan sağcı Fransız politikacıların "Tarihi tarihçilere bırakalım" ve "Eski yaraları kaşımayalım" protestoları altında olur."Banliyö ayaklanması" ve "Cezayir Yasası" derken akla gelenler işte bunlar. semihi@cnnturk.com.tr Papon'a 'Nazi' davası