Bu "doğrulardan" birini ortaya koyarken de, CHP'nin AB konusundaki tutumunu eleştirdi. "Bu davayı ileri götürmek en çok bize yakışırdı. Mevcut görüntü bu yüzden bize hiç yakışmıyor" dedi. İnal Batu, CHP'nin önde gelen ancak mevcut parti yönetimi tarafından dışlanmış olan isimlerinden biridir. Cuma günü Haber Türk'e konuşan "CHP emektarı" Batu, "yaşı gereğince artık kimseden çekinmediğini" ve "bildiği doğruları söylemeye devam edeceğini" belirtti. Emekli bir büyükelçi olan, "Kıbrıs kahramanı" Batu, Lüksemburg'da alınan sonucun ideal olmadığını teslim ediyor. Ancak, Türkiye'nin 3 Ekim'de "sınıf atladığını" altını çizerek söylüyor. Kısacası Batu, elde edilen sonuca CHP içinde "sevinebilenler" arasında bulunuyor. "Sevinemediği" şey ise CHP'nin tutumu. O kadar ki, uluslararası düzeyde bu kadar çok ilişkisi olmasına karşın, CHP'nin bunları AB konusunda Türkiye adına kullanmamasından yakınıyor. Gerçekten de CHP'nin Lüksemburg öncesinde, özellikle Sosyalist Enternasyonal'deki temaslarını kullanarak, sıkı bir "Türkiye lobisi" yaptığını söylemek güç. CHP gücünü kullanmadı Bu dönem zarfında Deniz Baykal ne Tony Blair ile, ne Gerhard Schröder ile, ne de başka bir sosyal demokrat liderle görüldü. CHP kurmayları da hem Avrupa Parlamentosu'nun hem de ulusal parlamentoların sosyal demokrat üyelerinden uzak durdular.Aslında bu anlaşılır bir durum. Zira bir Onur Öymen veya Şükrü Elekdağ'ın, AP'deki sosyal demokratlarla bir Kürt veya Kıbrıs sorununu tartıştıklarını, bir Ermeni meselesini ele aldıklarını düşünebiliyor musunuz? Daha ağızlarını açar açmaz, siyasi yelpazenin "sosyal demokrat" kanadında yer almadıkları ortaya çıkacaktır. Çünkü, ait olduklarını iddia ettikleri bu siyasi görüş açısı, tanımı itibariyle, "hümanist," "sosyalist" ve "enternasyonalist"tir. Oysa onlar "ulusalcı" ve "devletçi" olmakla övünüyorlar. Öymen ve Elekdağ Özetle, sosyal demokrasinin tanımlanabilir özelliklere sahip olması ve bunların da sözünü ettiğimiz kişilerin söylemi ve yaklaşımı ile çelişiyor olması, bu kişilerin uluslararası düzeyde "yoldaşlarının" arasında yer almalarını engelliyor. Hatta, bırakın Avrupa'daki karşıtlarını, bu kişiler KKTC'deki kardeşleriyle bile dayanışma sergileyemedikleri gibi, Başbakan Erdoğan'ın kabul ettiği ve çoğu kendisini ya "sosyal demokrat," ya da "sosyalist" diye tanımlayan aydınlara randevu verip bir Kürt sorununu tartışmaktan bile çekiniyorlar. Söylem-yaklaşım çelişkisi Burada kuşkusuz, "Sosyal demokrasinin bu 'tanımlanabilir' özellikleri nedir?" diye soranlar çıkacaktır. Onları Sosyalist Enternasyonal'in 1989'da Stockholm'de kabul ettiği "İlkeler Deklarasyonu"na yönlendirmek isterim. Bunu Sosyalist Enternasyonal'in sitesinde bulabilirler (www.socialistinternational.org ).Bu deklarasyon, sosyal demokrasinin -veya metindeki ifadeyle "demokratik sosyalizm"in ne olduğunu ve ne olmadığını ortaya koyuyor. Bu metindekiler, kendisini "sosyal demokrat" olarak lanse etmekte ısrar eden CHP'nin bugünkü söylemi ve tutumuyla karşılaştırıldığında, bu partinin bir yalanı yaşatmakta nasıl ısrarlı olduğu da daha iyi anlaşılıyor.Aslında CHP, "Biz sosyal demokrat falan değiliz!" dese, hiçbir sorun kalmayacak. Ama onu da diyemiyor ve üstesinden gelemediği bu ikilem içinde eriyip gidiyor. semihi@cnnturk.com.tr Parti ikilem içinde eriyor